Geçenlerde Bekir Coşkun, Referandumda verilecek “Evet” oyunun
sıradan bir “Evet” olmadığını anlattığı “Evet/ Hayır” başlıklı köşe
yazısı bir hayli ses getirdi.
Ortaya çıkan ses, Bekir Coşkun’u haklı bulanlar açısından linç,
haklı bulmayanlar açısından da tepki olarak değerlendirildi.
Sonrasında yazısıyla ilgili soruşturma başlatıldı.
Bekir Coşkun’un yazısıyla ilgili yazmayı düşünmüyordum açıkçası. Ta
ki Yılmaz Özdil’in “Bekir Coşkun, bu toprakların vicdanıdır”
yazısını okuyana kadar.
Öncelikle vicdanın benim için ne ifade ettiğini yazmak
istiyorum.
Uzun yıllar önce düşünce dünyam bu kadar kirlenmemişken, “Vicdanlı
insan Allah inancı olan insandır” diye düşünürdüm. Fakat Allah’a
inananların sırf kendileri gibi inanmadıkları için diğerlerine
yaptığı zulmü görünce düşüncem değişti. “Vicdan Müslüman işi” dedim
ama bir darbe de Müslüman kardeşlerimden geldi.
Çareyi vicdanı seküleştirmekte buldum. Karşımdaki insanın hak ve
özgürlüklerini, inancım üzerinden konumlandırmanın ve o şekilde
hükme varmanın beni ne iyi bir Müslüman ne de vicdan sahibi
yapmayacağına karar verdim.
İnancını, yaptığı haksızlıklar veya şahsi çıkarları için kalkan
yapanların vicdandan yoksun insanlar olduğuna inandım.
İnancı veya inançsızlığı ne olursa olsun; bir insanı iyi bir
insan yapan şeyin, vicdanı ve ahlakı olduğunu öğrendim. “Bunu
gözlemleyerek (yaralanarak) öğrenmek, kitaptan öğrenmeye
benzemiyor.” Bu sebeple ideolojisini veya inancını kutsallaştırarak
insanları yargılayanlara itibar etmiyorum.
Özdil, Bekir Coşkun’a gösterilen tepkilere itiraz ederek, daha önce
vatandaşa yönelik siyasiler vs. tarafından sarf edilen sözler ile
Coşkun’un ifadelerini karşılaştıran bir yazı kaleme aldı.
“Coşkun’un yazısında olmayan (!) ya da göremediği hakaretler neden
sorun oluyor da diğerlerinin ki mesele yapılmıyor?” diye sordu? Ve
Bekir Coşkun’u bu toprakların vicdanı ilan etti.