Yılmaz Bey, hatırlarsanız GDO’lu yiyeceklere mahkûm olmamızla ilgili çok güzel bir yazınız vardı. Eski tarihli yazınız ama bizim Whatsapp gruplarında halen paylaşılan bir yazıdır.
Hani büyüklerimizden öğrenmediğimiz, dolayısıyla bir sonraki nesle aktaramadığımız yok olmaya mahkûm ettiğimiz mutfak kültüründen bahsediyordunuz.
Köy işi diye burun kıvırdığımız yiyeceklerin yerine koyduğumuz paketlenmiş ürünlerin bizi ne ile karşı karşıya bıraktığını vs. yazıyordunuz. Evde yoğurt yapmak ekmek yapmak çok mu zor diye de soruyordunuz?
İşte ben de bu yaz kendimi doğallığa adadım. Uzun zamandır hayalini kurduğum köydeki evimiz bitti. Geçenlerde yazmıştım köyümü, yolunuz düşerse Karadeniz’e beklerim.
“Madem köyde zaman geçireceğim, o zaman bu köy işlerini de öğrenmem gerekir.” diye düşündüm. ve çalışmalara başladım. Evde yoğurt ve ekmek yapıyorum ama laf aramızda bu işler köydekiler için fasa fiso.
Geçen gün annem “Bahçeden lahana toplasan da sarma yapsak ama sen beceremezsin.” deyince “Aşk olsun anne, o kadar beceriksiz miyim? Ne var lahanayı kırıp getirmekte?” dedim ve bahçeye girdim. İkince lahana yaprağını kırmamla beraber “Kurutacaksın lahanaları, bırak, sarma da istemiyorum.” diye feryat figan edince hemen çıktım tabii.