24 Nisan; birçok olayın hem sonucu hem de başlangıcı olmuş.
Tek başına ele alınıp yorum yapılamayacak kadar fazla bileşene
sahip bu dönemi; emperyalistlerin kurgu ve tasarımlarından
bağımsız, keyfi çizim ve haritalarla ulus devletleri tayin
ettikleri bir arka fonu yok sayarak değerlendirmek mümkün
değil.
24 Nisan'ı; 1914'te başlayan 1. Dünya Savaşını, İmparatorluğun
Almanya'yla birlikte savaşa girmesini, tüm cephelerdeki ağır
yenilgiyi, ordunun açlıktan, hastalıktan telef olmasını, Hükümet'in
zayıflığını ve iç çatışmalarını, Ermeni komitacıların
katliamlarını, Kafkasya'dan, Balkanlar'dan, Kırım'dan göçe zorlanan
milyonlarca Müslümanın Anadolu topraklarına gelişini, yoksulluğu,
salgın hastalıkları ve işgal koşullarını hesaba katmadan tek başına
değerlendiremeyiz. Her şeyden önemlisi de emperyalistlerin
kurgularını.
Elbette o günlere ilişkin tarihi tespitler ve kayıtlar yaşanan
bütün acılar gibi Ermenilerin acılarına da tanıklık ediyor,
şahitlik yapıyor. Ancak bunun “soykırım” olarak tanımlanmasını
gerektirecek koşulların olmadığını de yine tarih bize apaçık
gösteriyor. Bu meselenin çözümsüzlükten kurtulması için tarafların
ve olaylara müdahil olan diğer halk ve devletlerin tutum ve
eylemlerinin de açık yüreklilikle ortaya dökülmesi gerekmez mi?