“IŞİD’de savaştıktan sonra ülkelerine dönenler ve 5 bine yakın çocuğa ne olacak, onlar topluma nasıl entegre edilecek” soruları birçok başlıkla birlikte dünya kamuoyunun gündeminde. Orada kimin ne için savaştığı konusu müphemliğini korurken bölgede oluşan Alacakaranlık kuşağına 110 ülkeden 40 binden fazla kişi akmış. “Londra’daki King’s College’da Uluslararası Radikalleşme Araştırmaları Merkezi’nin Temmuz 2018’de yaptığı bir çalışmaya göre 4,640’ı çocuk olmak üzere 80 ülkeden toplam 41,490 kişi, doğrudan IŞİD’le bağlantılı.” 2015 itibarıyla birçok ülkenin IŞİD’e karşı hareket başlatması IŞİD’e katılımları durdurmuş olsa da bitirmemiş. 146 ülke, toplam 53 bin 781 vatandaşının IŞİD’e katılabileceği endişesini taşıyor. Soufan Center’ın “Halifeliğin Ötesi: Yabancı Savaşçılar ve Geri Dönenlerin Yarattığı Tehdit” isimli rapor bu konuda haberlerde kullanılan önemli kaynaklar arasında yer alıyor.
IŞİD’in insan kaynağını oluşturan bölgeler arasında Doğu Avrupa, Orta Asya ve Batı Avrupa başı çekiyor. Ülke bazında baktığımızda ise Rusya, Suudi Arabistan, Ürdün, Tunus ve Fas diye ilerliyor...”Niye bu ülkeler” başı çekiyor sorusuna elbette 1990 Sovyetlerin parçalanmasından başlayarak pek çok cevap üretebiliriz. Bu katılımlarda Doğu Avrupa ülkelerinden ve Balkanlardan gelenlerin yüksekliğinin sebeplerini düşünürken aklıma 2016 yılında NY Times’da çıkmış bir makale geldi. Bryon Danton imzalı“How U.S. Torture Left a Legacy of Damaged Minds” isimli makale CIA’in özel izinli bir bölümünün Balkanlar’da olan gizli hapishanelerde uyguladıkları işkencenin 15 yıl sonra ortaya çıkardığı sonuçları anlatıyordu “Birleşik Devletler terörizm şüphelilerine uygulanan yöntemin daha önceden ülkenin kabul ettiğinin çok ötesinde acı verici ve şok edici olduğunu biliyorlardı. Fakat hiçbiri, uzun...