Medya gibi kamusal alanın merkezindeki bir sektörde çalışmaya başlayan sonrasında da bir siyasi partinin kurucu ve merkez karar yönetiminde var olan ilk başörtülü olarak “başörtüsü” üzerine olan kitaplar, filmler hep ilgimi çeker. Bizim hikâyemizin devamında ona eklemlenen hikâyeleri izlerim, olanı yargılamadan anlamaya çalışırım.
Her şeyden önce, etrafta başını örtenlerin sayısının 3-5 olduğu bir dönemde başını örtmeyi ve ona uygun bir yaşam tarzını kendi isteğiyle bir kimlik ve ideolojik duruş olarak tercih eden birisi olarak anlaşılmak ve önyargıları değiştirmek için verilen mücadelenin zorluklarını çok iyi bilirim. “Aman canım ne kadar da çoğaldılar…” diyenlerle, bizi tarihin sapması, incelenmesi gereken bir nesne olarak görenlerle, adeta böcek muamelesi yapanlarla mücadele içinde bir ömür geçiren birisi olarak yargılamadan anlama gayretimin sürdüğünü söylemek isterim.
Her iki mahalleden, sekülerlerden de dindarlardan da çok laf işittiğimiz, suçlandığımız, ayrımcılığa uğradığımız bir nefret objesine dönüştürüldüğümüz günler çok eski değil. Hepsi biz yaşarken oldu. 1980 sonrası başını örtenler olarak bizim hikâyemiz dindar kadınların birey kimliklerinin...