Ne yapsak ne etsek de gençlerin her işin çabucak olacağına
inanmalarına yaşlıların da karamsarlığa kapılmalarına mani
olsak?
Tabi ki gençlerin yaşamadan, tecrübe edinmeden, yaşlıların da
yeryüzündeki hayatın küçük bir kesiti olan tecrübelerini mutlak
sonuçlar gibi sunmalarını engelleyebilsek. Bu temenniye kendi
halimi de dahil ediyorum!
Binlerce yıllık insanlık tarihi içinde tanıklıklarımız mini
minnacık bir kesit. Tarihin akışı içinde her birimiz kendi zaman
dilimimizde koşullarımızın mecbur bıraktığı şartlarda yaşayıp
gidiyoruz. Bunu idrak ederek yaşamayı dua niyetine söylüyorum.
Bunun farkındalığının olaylara ilişkin yorumlarımızı etkileyeceğine
inanıyorum.
Hayatta her şey için illa ki bilgi şart! Hiç birimiz tek başına
münhasır gökten zembille inmedik. Bir zincirin parçasıyız. Geçmişe
dair bilgi olmadan bugün anlaşılamaz, gelecek de şekillenemez.
İnandığımız şeyler, hatta İslam da öyle inmedi. Tarihin içinde bir
zaman diliminde belli bir coğrafyaya indi. O zamanın ve zeminin
koşullarıyla şekillendi.
Bunları bana yazdıran son aylarda katıldığım konferanslar oldu.
Biz film işiyle uğraşanlar eksikliğini hissettiğim bu duruma
devamlılık noksanlığı deriz. Filmlerin başarı unsurlarından birisi
de budur.
Yani önceki planlarla sonrakiler arasında bağ kurmanın, böylece
hikayeyi görsel olarak doğru kavratabilmenin metin olarak da
devamlılık içinde anlatılabilmesi gerekir.
Bugün, hayatın devamlılık algısında bir sorun yaşadığımızı
düşünüyorum. Bu; her şeyi “en iyi” ya da “en kötü” şeklinde
damgalayan yığınlar için, her bir taraf için geçerli bir yorum.
“Neye göre iyi”, “neye göre kötü” sorusunu sormadan, mukayese
yapmadan…