Bir önceki yazımda Fevziye Nuroğlu ablanın vefatı üzerine onların nesli ile bizim jenerasyon arasında bir karşılaştırma yapıp bizim jenerasyonun daha sert olduğunu yazmıştım. Doğal olarak itirazlar geldi, doğrusu itirazları dinleyince yapanlara hak verdim. Yazının kalıcı bir belge olduğunu düşünerek bu konuda bir tashih yapmam gerektiğine inanıyorum. En azından benim de içinde bulunduğum jenerasyona haksızlık etmemek gerekir.
Efenim tarihi okurken her kuşak kendi çağının koşullarının, dönem siyasetinin, yasaklarının o dönemin ruhunun ürünü olarak ortaya çıkıyor. İkinci olarak Fevziye Abla ve onların temsil ettiği kuşağın bize göre çok daha sert ve keskin oldukları alanlar ve anlar vardı. Bizim jenerasyon onların katı olduğu pek çok alanda çok daha yumuşak bir tutuma sahipti. Kadının rolleri, aile ve toplum içinde konumlanması gibi başlıkları sayabiliriz.
Geçen hafta, yazımdaki şu cümle itirazların yoğunlaştığı kısımdı: “Onlar başörtüsü mücadelesini bizden daha yumuşak verdiler, kimseye öfke duymadan, suçlamadan bir dil kurmaya çalıştılar. Güzellikle anlattılar dertlerini.”
Bu cümleye gelen haklı itiraz da tam olarak şöyle:
“Siz böyle deyince sanki biz çok sert ve öfkeli bir mücadele vermişiz ve herkesi suçlayan bir dil kurmuşuz, meseleleri güzellikle anlatmamışız gibi anlaşılıyor.
Ben bunu kuşağımıza haksızlık olarak görüyorum.