Batı karşısında kendimizi anlamaya çalıştığımız anda kadını da tartışmaya başlıyoruz. Kısacası son 200 yıldır bu tartışma ve itiş kakış hali sürüp duruyor. Yani mevzu ne İstanbul Sözleşmesi’yle başlıyor ne de sona eriyor.
Türkiye’nin kadın tarihine baktığımızda, en içte kadınların kendi hikâyelerini oluşturduğu süreci, ardından ülkenin hikâyesini ve en dış halkada da dünyadaki değişimleri gördüğümüz bir sarmal çıkıyor karşımıza. Birbirinden ayrılmaz katmanlardan oluşan bu sarmaldan soyutlanıp bir “modern kadın’’ ya da “dindar kadın’’ modeli çıkartmak mümkün değil. Olsa olsa hayal olur. Hakeza erkek için de durum farklı değil.