Hastalık dönemleri, aynı zamanda eksik bırakılmış bazı okumaları
tekrarlama fırsatı veriyor. Bugünkü yazımı oluştururken, kadim
meselelerimizi yeniden düşünmeye çağıran bir röportajdan notları
paylaşmak istedim...
Önümüzdeki yıllar İslam dünyasının hem stratejik ortak, hem de
düşman birbirine zıt birçok tanımın içine sıkıştırılmaya
çalışıldığı bir çağ olacak. Bu çağa hazırlanırken iki temel soru
kilit olarak karşımızda duracak. Uzun süredir tartışılan ama bir
türlü nasıl olacağına ilişkin bir yöntem belirlenemeyen bu sorular:
“İslam'a dönüş programı nasıl sağlanabilir?” ve “Fesat
karşısında 'salah'ı esas alan İslam'ın siyasi vizyonu nasıl
güçlendirilebilir?“
Bu iki önemli soruyu felsefeci- ilahiyatçı Prof. Dr. Sadık Türker'e
sormuştum. Türker, ilk adım olarak “özgün İslam, İslam'ın
siyasi-ekonomik duruşu ve tarihsel İslam'ı birbirinden ayırt etmek
gerektiğini, ardından da bir “düşünür tipi”ne ihtiyacımız
olduğunu” söylüyordu.
“Özgün İslam›ı yakalamak adına ortaya koyulan teşebbüsler ne kadar
riskli olursa olsun, tarihsel İslam'ın yaratabileceği risklerden
daha büyük olamaz. Öncelikle bir düşünür tipi yaratmak
zorundayız.