Greklerde kadınlar kölelerle eş tutuluyordu. Eski Yunan'da her erkeğin çocukları ve kadınları üzerinde yasa koyma yetkisi vardı. Atina'da kadınlar bir tür harem içinde tutulurken, Sparta sitelerinde eğitim görüp spor yapabiliyorlardı. Platon: “Hiçbir kadın, hiçbir işte erkek kadar olamaz.” Aristo: “Erkekle dişi söz konusu olduğunda, ilki doğadan üstün, ikincisi aşağı iki uyruktur. Bu yüzden düşsel bir eşitlik ilkesi uğruna doğaya karşı çıkmak bireyin de toplumun da çıkarlarına terstir…” Romalı kadının vatandaşlık hakkı yoktu. Ancak kadınlar sonraki dönemlerde kamusal alanda da etkili olabilecek bazı haklar kazandılar. Ortaçağ boyunca, erkekler kitle halinde acımasız, soyguncu baronların serfleri, kadınlar ise bu serflerin kölesi idi. Dövülüp, eziyet görüyor ve yakılıyorlardı. İnsan hakları ilk kez 18. yy Fransız devrimiyle, gerçek anlamıyla savaş ve insan hakları ile birlikte başladı. Mary Wollstonecraft, 1792 yılında “Kadın Haklarının Doğrulanması” kitabını yayınladı. Kadınların insan olarak onurlarının tanınmasını isteyen, onlara özgür eğitim ve ekonomik bağımsızlık hakkını talep eden bu çalışma bir ilkti.