Kamusal alana ilişkin tartışmalar çok eskiye dayanır. Aristo’dan başlar, bugüne gelir. En yaygın tanımını Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü kitabında yapar. Onun tanımıyla kamu, aile ve yakın arkadaşlar dışında geçen yaşam anlamına gelir. Kamu bölgesinde çok çeşitli, karmaşık toplumsal gruplar kaçınılmaz olarak bir araya gelecekti ve kamusal yaşamın ortak noktası da büyük şehirlerdi.
Başörtüsü yasaklarını yaşarken yasakları kavramsal olarak bu “kamusal alan” zemininde tartışmaya ve düşünmeye bizi davet eden kişi Fatma Barbarosoğlu olmuştu. Barbarasoğlu, kadın hakları, insan hakları ya da din özgürlüğü bağlamında sunulan çerçevelere itiraz ederek bu konunun “kamusal alan” tartışmasıyla dile getirilmesinin en doğru zemin olduğunun altını çizmişti. Nazife Şişman ile konuşmalarını içeren ‘Kamusal Alanda Başörtülüler’ kitabı da bu konuda yazılmış en doğru argümanları ortaya koyan kitaplardan birisidir. Onlara göre, “Eğer devlet kamu alanında başörtüsüne bu kadar şiddetli yasaklar koymamış olsaydı, ‘başörtüsünün bayraklaştırılmasını’ yaşamayacaktık. Burada her iki taraf için de sembolik bir düello söz konusu. Sembolik düello, her iki tarafta da militan zihniyetlerin oluşmasına katkıda bulunuyor. Modernleşmeyi tabiî sürecinde yaşasaydık –tabiî süreçten kastım, dış müdahalenin olmadığı bir süreç- ne evler kale olacaktı ne de evlerin kaleliğinden apar topar vazgeçilme süreci yaşanacaktı”.
Bir diğer tesbiti bu alanın ortaya koyduğu zihniyet değişimiydi, “Yasaklara karşı durulmak istenirken kamusal alana mükemmellik atfedildi. Kamusal alan, yasaklarla birlikte var olunması gereken alan olarak kabul edildi. Bu siyahtan beyaza keskin dönüş beni düşündürüyor” diyordu.
Yine “Baş örtme ontolojik bir duruştur. Bunu göz ardı ettiğinizde, sosyolojik bir dille başörtüsü karşıtlarına kendinizi anlatmaya kalktığınızda bu duruşa zarar verirsiniz” diyen de Barbarosoğlu olmuştu.
‘’Başörtüsünü Batılı sosyologların kavramlarıyla açmaya, belirlemeye çalıştığınız zaman, laikçi kesim ile ortak bir dile daha kolay kavuşacağız belki. Ama öbür taraftan kendi meselemize çok yabancılaşmış olacağız.”
“Başörtülüler hep tanımlandı. Tanımlanma ne demektir? Tanımlanma yoluyla sınırlandırılırsınız. Sınırlandıkça rol alırsınız. Rol aldıkça insanların sizin rolünüzü iyi oynayıp oynamadığınız üzerinde konuşma hakları doğar.”