21. Yüzyıl üzerimize gümbür gümbür gelirken aklımızı da kalbimizi de kalıcı olmayan taktik ve geçici ittifaklara alıştırmamız gerektiği gerçeği önümüzde duruyor. Suudi Arabistan Kralı'nın Rusya ziyareti ve devamında bir Amerikan televizyonunda yayınlanan Charlie Rose ile İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in röportajını izlerken geçen yıl Suudi Arabistan ve İran’ı savaş izlenimi uyandıran çatışmanın eşiğine getiren olaylar zinciri geldi aklıma. Konu Derin Ekonomi dergisinin Şubat 2016 sayısında Çetiner Çetin ve Sinem Köseoğlu tarafından hazırlanan, “Arap Petrolüne Fars Ateşi” isimli dosyada her yönüyle işlenmişti. Tabi ki olan biten “Ben senin dinini sevmedim” meselesinin dışında tamamıyla ekonomikti.
Dergiyi buldum ve buradaki bazı bilgileri sizinle paylaşacağım. Bu arada Zarifi’nin röportajı üniversitelerin konuya ilişkin bölümlerinde, “dış politikada pas nasıl atılır, alınan pas nasıl şutlanır” konusuna iyi bir örnek teşkil etmek üzere seyrettirilmeli. Gördüğüm kadarıyla uluslararası ilişkiler hocaları bilgilerini de örneklerini de yeterince güncelleyemiyorlar ne yazık ki. Üniversite öğrencileri ile konuşurken hocaların hala soğuk savaş dengeleri üzerinden dönüp dolaştığını görüyorum. Oysa bugün her yer canlı biçimde uluslararası ilişkiler ders laboratuvarı gibi. Bu ülkeler ve ilişkiler de “orada bir köy var uzakta“ dizelerindeki gibi uzaklarda filan değil. Çünkü şirketler, ekonomik çıkarlar çok iç içe…
Dosya 6 sayfa, ben özetleyeceğim…
2016 itibariyle Suudi Arabistan ve İran’ı karşı karşıya getiren sebepler zincirinin son halkası içinde Şii dini adamı Şeyh Nimr’in bulunduğu 47 kişiyi ocak ayında idam etmesi üzerine başlayan gerilim olmuştu. Şeyh Nimr Suudi Arabistan’ın kuzeydoğusunda petrol zengini El-Hassa bölgesinde yaşayan Şiilerle temasa geçmiş, onları Suudi rejim aleyhine örgütlemeye çalışmıştı. Şeyhin idamına karşılık protestocular TAHRAN’da Suudi büyükelçiliğini ve Meşhed’deki konsolosluğu ateşe vermişti. Bu iki olay bardağı taşıran damlalar olmuştu. Ama bugün gelinen noktada görünen o ki bardak daha dolmamış bile.
Dosyadaki bilgilere göre, İran bölgedeki 6 farklı ülkede etkili. Bunlardan 200 bin savaşçıyı (paramiliter güçler) sahaya sürecek güce sahip. Bu arada askeri güç olarak İran’ın silahlı kuvvetler personel toplamı 600 bin civarı iken Suudi Arabistan 200 bin civarında.
İlişkilerin kilit noktasında İran-Rusya ittifakı var. 1990’dan itibaren İran’ın silah tedarikçisi hep Rusya’ydı. Putin’in iktidara gelmesiyle bir dönüm noktası yaşandı. Ahmedinejat döneminde Buşehir’deki nükleer santral inşası için Rusya ile anlaşıldı. Rusya bu dönemde BM’de İran’a yönelik veto hakkını hiç kullanmadı. Şanghay beşlisi bu dönemde yeni bir ittifak ekseni olarak ortaya çıktı. Ancak İran, işbirliğine ilişkin verdiği sözleri tutmayınca Rusya (bu arada santralin % 80’ini bitirmişti) 2008’de veto hakkını kullandı ve böylece İran’a yaptırımlar ve ambargo başladı. İran’ın Türkiye’ye yakınlaşması ise bu döneme denk gelir. Ahmedinejat’ın Türkiye ziyaretini hatırlayalım.