Geçen yüzyılın “değişim” kelimesinin kapsadığı alan bu yüzyılda “dönüşüm” kelimesi ile genişledi. Bu çağa, insana, hem fizyolojik hem sosyal hem de de duygusal anlamda geri dönüşü olmayan müdahalelerin yüksek teknoloji marifetiyle imkânlı olduğu bir çağ diyebiliriz. İnsanın kaderini alt etmeye en fazla yaklaştığına inandığı çağ da diyebiliriz.
“Kendimi de tasarlayabilirim, çocuğumu da” dediğiniz anda “yeni insanı” konuşuyor hale geliyorsunuz. Ve buna dair konular ister etik, ister sağlık, ister inanç başlığı altında olsun gündemimizde çok merkezi bir yerde duruyor. Genetik ve sağlık teknolojilerindeki gelişmeler insan varlığının başlangıcından sonlandırılmasına biyoetik diyeceğimiz pek çok sorunu da beraberinde getiriyor.
Son 40 yılda ortaya çıkan gelişmelerle insana hücre seviyesinden başlayarak beden seviyesine kadar teknolojik olarak müdahale imkânı ortaya çıktı. Bugün bir kadının genom yapısı olarak ikizini doğurabilmesini ya da bir çocuğun biyolojik olarak beş-altı ebeveyninin olmasını mümkün kılan bir teknik seviyeden bahsediyoruz. Biyoetik üzerine çalışanlar ise tam burada devreye giriyor ve “teknik olarak muktedir olduğumuz her şeyi yapmamız ahlaken doğru...