Yeni Şafak’ın 30. yılı derken “Aman Allah’ım, zaman ne kadar da hızlı geçmiş” diyor insan.
Gençtik… 12 Eylül sonrası İslâmî düşünce yeniden gelişmeye çalışıyor, her dönemin gençleri gibi biz de eskiyi beğenmiyor, tonlarca baskıyı göğüsleyerek yeni bir bakış açısı oluşturmaya çalışıyorduk. Alev Alatlı’nın sıkça söylediği gibi dünyaya kömürlük penceresinden bakmaktan kurtulmaya gayret ediyorduk. İslâmî yaşama tarzının özgürleşmesi için mücadele etmek, korkmadan namaz kılmak, başörtü ile okuyabilmek, çalışabilmek, kısaca inandığımız gibi yaşamak en temel hedefimizdi.
Cumhuriyet’in dini mesele eden ilkelerinin kurbanlarıydık. Ancak dedim ya gençtik ve bu sıkıştırılmayı asla kabullenmiyorduk. Kurban rolünden çıkıp toplum ve ülkemiz için özgürleştirici bir şeyler yapma derdindeydik. Başörtüsü yasaklarının, toplanma yasaklarının olduğu ve fikir hürriyetinin olmadığı bir iklimde, bizim ev biraz da bu yenilikçi İslâmcıların tekkesi gibiydi. Sofranın her daim hazır olduğu ve sokranmadan misafir ağırlayan bir ev olması hasebiyle de tercih ediliyordu. Birçok girişimin ilk nüveleri bizim evde atıldı desem yalan olmaz.
Evin bitmeyen misafir ahalisinin tartışmalarından...