Rum bir arkadaşım, “Benim hangi iltifatla büyüdüğümü biliyor musun?” diye sormuştu. “En entelektüel arkadaşlarımın, ‘Ben Rumlarla büyüdüm’ demesiyle…” (Rumları senden iyi tanırım iç sesiyle). Ben de ona, “Benim teyzem de başını örterdi ama...” iltifatına hayli mazhar olduğumu söylemiştim. (Sadece yaşlı kadınların başörtülerinin mazur görüldüğü iç sesiyle...)
Kendisinden olmayanı onaylanmak için nasıl olması gerektiğini öğütleyen ifade biçimlerinin içinde mizah taşıdığını düşünmüşümdür hep. Hayatımda hiç seküler birine nasıl seküler olması gerektiğini söylemedim. O, seçtiği yolu zaten benden iyi biliyordur diye düşünürüm.
Fakat bizim kaderimiz mi böyle, yoksa kimliğimizi yeterince ifade edemiyor muyuz bilmiyorum ama daima bizim seçtiğimiz yoldan gitmeyenlerin bize nasıl inanmamız gerektiğini öğretmelerine muhatap olmuşuzdur. Ertuğrul Özkök; Sibel Eraslan ve benim yazılarımızla ilgili yazdığı yazıda onlardan biri olmaya devam ettiğini gösterdi.
Ertuğrul Özkök bu ülkenin yakın tarihinde “başbakan seçebilecek” kadar büyük bir gücün sahibi olarak tanınır. Gerçekte öyle değildiyse bile en azından bu algının yerleşmesine bizzat kendisi yardımcı olmuştur. İyi bir...