Kierkegaard, felsefe tarihinin soyut mantıksal kurgularla geliştiğini ve bu nedenle bireyi, bireyin gerçek yaşamını gözden kaçırdığını düşünür. Ona göre varoluş, somut ve öznel insanın yaşamıdır. Bu nedenle felsefe somut düşünmeye, yani varoluşa yönelmelidir. Siyaset felsefesi de bundan hariç düşünülemez. Bugün var olana yönelen bir siyaset felsefesi var mı? Doğu ve Batı birçok yön hesaba katıldığında ortada evet budur diyeceğim bir cevap göremiyorum. Elbette burada aydınlara büyük iş düşüyor.
Geçen hafta siyaset felsefesinin yokluğunun çağın önemli eksikliklerinden birisi olduğunu yazmıştım. Bu yoksunluk siyaset üzerine düşünmeye mani oluyor. Geçen yüzyılın aydınları sanatçıları “maddi çıkarlar, aydınlanma ve kadim değerler” arasında kalmıştı. Ancak belirsizlik çağında parametreler adeta çillendi. Bu yüzyılda neredeyse en önemli hedef ayağını bulunduğun yere sağlam basmak haline geldi. Coğrafi sınırların ötesinde istilalardan söz ediliyor, ulus devletler teknoloji imparatorluklarını hatta sosyal medya uygulamalarını güvenlik tehdidi olarak algılıyor. Fikir Turu sitesinde Doç. Dr. Çiğdem Bozdağ’ın Tekno Ulusalcılık ve Sosyal Medya- TikTok Örneği yazısını tavsiye ederim.