Irak tarihine ilişkin bilgilerimiz parça parça. Bizim tarih
eğitimimiz sadece kendimizi kendimize anlatmaya yönelik olduğu için
en yakın komşularımızın, hatta kaderleri bizimle iç içe olanlarının
tarihinden bile haberdar değiliz. Bugün Irak hakkında kaç Türkçe
kitap var desem, sayısı üçü geçmez.
Diğer taraftan İslam tarihini bilmeden, ilmihali yeterli din
bilgisi olarak kabul etmişiz. Asr-ı Saadet sonrasında İslam
dünyasında olan biten bilgi dağarcığımızda hiç yer bulmamış.
Abbasiler, Emeviler, Türkler...
Arada olanları, mezheplerin hangi siyasi ortamlarda şekillendiğini,
İslam dünyasının Şia ve Sünni diye ikiye bölünmesinin sebeplerini
bilmediğimiz zaman bu hadiselerin bugüne yansıyan etkilerini
yorumlayamıyoruz. İslam tarihi bilgimiz Asr-ı Saadet ile sınırlı
kaldığından aradaki binyılı aşkın bir zaman dilimine ilişkin
tahayyüllerimiz de yetersiz kalıyor. Coğrafyayı da toplumları da
anlamakta zorlanıyoruz.
Bunları niye söylüyorum. Malum Muharrem ayı. İslam tarihi için
Hicri yılbaşı olmasının ötesinde bugüne etkileri uzanan derin bir
tefrikin yıldönümü, Peygamber torunlarının Necef çöllerinde susuz
bırakılışının ve katledilişinin yaşandığı yas ayı. Dün bir camiinin
önünden geçerken hutbede imamın Muharrem ayı vesilesiyle Hz. Ali'yi
anlatışını dinledim. Keşke din anlatırken İslam tarihi daha temelli
anlatılabilse, duyguların ötesinde tarihi olaylar konusunda bir
bilinç uyandırabilse!
KADERLERİMİZ KESİŞİYOR
Bu coğrafyada kaderlerimiz kesişiyor. Bu nedenle de kimsenin gazına
gelmeden, savaş tellallarına prim vermeyen bir strateji izlemek
zorundayız.
Karşımızda mücadele ettiğimiz güçler küçük ulus devletler değil,
küresel ittifaklar, çıkar ve sermaye grupları. Onların karşısına
topu tüfeği alıp çıkmanın etkisi ancak konjonktürel ve lokal
olabilir. Biz insanların yaşadığı trajedilere odaklanırken
biliyoruz ki para egemenleri, yıkılan şehirlerin yeniden inşasında
hangi şirketlerin rol alacağını tartışıyor.
Romantik olmaya gerek yok, inişe geçen batı ekonomilerinin
kurtuluşu bu coğrafyalarda. Yeniden yapmak için yıkmak gerekiyorsa
din-kültür-tarih bahane edilerek bu yapılacak.
Türkiye bu kritik eşikte ihanet çemberine takılıp kalmak yerine
kalbinin değil aklının peşinde gitmek zorunda. Yüzyıllık
anlaşmaları tersine çevirmek çok zor. Ancak yenileri için
arayışları olabilir. Ulus devlet olma aşamasında etkili olan
ittifaklara sırtını yüzde yüz dayayamayacağı gibi yüz de çeviremez.
Bunu ancak tarihi iyi bilerek yapabilir.