Hristiyanlardan sonra yeryüzündeki ikinci büyük dinin mensuplarını Müslümanlar oluşturuyor. Dünya nüfusunun 4’te biri yani % 23’ü Müslüman.
Bunların % 61’i Asya Pasifikte, % 21’I Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, % 15’i Sahraaltı’nda, % 2.4 Avrupa’da, % 0.3’ü Amerika’da yaşıyor. Ve ne yazık ki Müslümanları en tanımayan (bilmek anlamında) ülke olan Amerika’nın kararları da onlar üzerindeki en çok etkiyi oluşturuyor.
Bir delinin kuyuya attığı bir taşı çıkarmak bir tarafa Filistin ve Kudüs meselesi Osmanlı’nın dağılmasıyla başlayan, 1947’den beri de akut olarak iyileşmeyecek birçok yarayla sürekli güncellenen bir sorun olarak yaşanıyor.
Doğal olarak da dünyada en çok paylaşılan, zulüm resimleri onlarınki! Paylaşılan ama hiçbir şey yapılamayan.
Diğer taraftan bu resimlerin paylaşılması ve yayılması İsrail’i asla rencide etmediği gibi, tam tersi iletişim stratejilerinin temel parçasını oluşturuyor. Onların dünyaya dönüp, “Karşımızda devleti konuşacağımız kimse yok, bir avuç çapulcu halk var” söylemini perçinliyor. Bu nedenle Filistin meselesi konuşulurken gözyaşlarıyla değil akılla konuşmanın çok daha faydalı olacağı kanaatini taşıyanlardanım.
Her şeyden önce Filistin davası dünya tarihi içinde kendine özgü şartları ve koşulları olan bir dava. Bu nedenle iletişim stratejisi de farklı olmalı.