Umut dediğin, ellerinden şak diye kayıp gidebilen bi'şey. Bir
geliyor, bir gidiyor fırlama. Geldi mi de yaşatıyor beş kaplan
gücünde.
Tamam! Kabul! Umutsuz olmuyor; insan umudunu kaybetti mi ışığını,
yaşam sevincini, coşkusunu kaybediyor.
Öyle sabah öf çekerek uyanmalar, arkadaşlarla iki laf ettikten
sonra yapılan 'ne olacak böyle' konuşmaları, hep bir yere hasret
hissetmeler ama orayı da bilememeler falan.
MEKAN TIKLIM TIKLIM
Radyoyu açıyorsun çoğunu dinleyesin gelmiyor, gazeteleri eline
alıyorsun 'Aman beee', televizyon desen güler misin ağlar
mısın?
Damardan yeni kanlar almak istiyor insan, yeni nefesler, farklı
şeyler, güzel şeyler, iyi şeyler, 'Ohh be' çektirecek şeyler.
Yaz başından beri duyuyorum Evrencan Gündüz'ü. Tatlı babası Asımcan
Gündüz'ün oğluymuş, Gümüşlük'te sahne aldığında tıklım tıklım
doluyormuş, kıyametler kopuyormuş.
Salı akşamı duydum ki Gümüşlük sahilindeki Batı Bar'da çıkıyormuş.
Kalktım gittim. İyi ki de gittim.
İğne atsan düşmez yere, öyle bir kalabalık. Herkes 21 yaşındaki
Evrencan'ı bekliyor.
Evrencan gitarıyla sahneye çıkıyor. Öyle sisler, bulutlar, ışıklar,
led ekranlar, havalı girişler eşliğinde değil; evde otururken
gitarını eline alıvermiş de şarkı söyleyecekmiş gibi.
İlk şarkıda yerimden kalkıyor sahneye doğru yürümeye çalışıyorum.
Müthiş bir vokal Evrencan. Aranan kan, hatta aramayı aklımıza bile
getiremeyeceğimiz kan. Türkü de söylüyor, pop da, soul da, caz da,
rock da ama hepsi onun eşsiz tarzında.
Yerli yabancı söylediği her şarkıya bi'şey yapıyor Evrencan.
Büyülüyor, alıyor, bambaşka bir dünyadan söylüyor sanki. Samimi,
kimse gibi değil kendi gibi, müziğe aşık besbelli ve çok tatlı.