Bir kez daha korktuğumuz başımıza geldi sevgili okurlar. Zaten
olay bas bas geliyorum dedi de kimsenin sahip çıktığı, koruduğu,
kolladığı, 'Aman ha dikkat!' çektiği yok! Hep sonradan, hep iş
işten geçince. İki hafta önce 'Alaçatı elden gitti gidiyor' diye
yazdım; ne Alaçatı düşmanlığım kaldı, ne esnafın iki ayda
kazanacağı paraya engel olmaya çalışmam...
Sonra gördük Alaçatı'yı... Ertesi gün kebapçı olayı patladı. 'O
haklıydı, bu haksızdı' benim meselem değil. Benim meselem; rüya
kasaba, şirin, tatlı Alaçatı'nın, silahların çekildiği, kavgaların
çıktığı, kebap kokuları, nargileciler, 50 TL'den aşağı ücret kabul
etmeyen valeler içinde bir yere dönüştürülmesiydi.
Sonra geçen hafta Bodrum'u yazdım. Belediye Başkanı Sayın Mehmet
Kocadon'a seslendim; "Yerli turist Yunan adalarına, özellikle
Mikonos'a kaçıyor. Bu konuda bi' şey yapmak lazım" dedim.
BENİM KİM OLDUĞUMU...
Türkbükü sahilinin koyverilmiş, plastik sandalyeli, gürültülü
müzikli, 'Sen benim kim olduğumu biliyor musun!' temalı abili bir
yere döndüğünden ve bunun sonunun iyiye gitmediğinden dem vurdum.
Dikkat çektim.
"Güzel güzel tatil yapmak, adam gibi eğlenmek, iyi yemek yemek
isteyenler neden Mikonos'a/ Yunan adalarına kaçıyor kalkın bakın
Sayın Başkanım" dedim.
Daha bir hafta dolmadı ki, pazar sabahı kötü bir habere uyandık.
Cumartesi gecesi Türkbükü'nde, en çok da gençlerin gidip eğlendiği
kulüplerin ortasında biri kalkıyor çift tabancayla ateş açıyor.
18 yaşında, ekmek parası derdindeki, sabahlara kadar çalışan komi
Furkan Say, sadece orada olduğu için ölüyor. Sunucu Jess Molho'nun
eşi anne Zeynep kaburgasından vuruluyor (Çok şükür durumu iyi).
Ayrıca iki garson ve iki müşteri daha vuruluyor.
Hemen olay yerinde bulunan arkadaşlarımı aradım. Öyle bir panik
olmuş ki, yeni bir Reina saldırısı zannetmişler. Denize atlayanlar
mı istersiniz, koşarak birbirini ezenler mi...
TRAVMAYA BAK