O zaman tamam!
Oysa ben onun yanında kendimi iyi hissetmiyorum ki... Hayalperest miyim ben?
Şımarık mıyım? Çok mu didikliyorum?..
Zannetmiyorum.
Sonra gazeteyi açıyorum...
"Çok iyi anlaştığım biriyle çok olgun bir birliktelik yaşıyorum. Bizim muhabbetimiz çok değerli; o yüzden bizi kıymetli kılan şey benim onu, onun beni beğenmesi değil. İkimiz birlikteyken ne kadar iyi hissettiğimiz."
DIMDIZLAK KALIRIZ KORKUSU
Belki okumuşsunuzdur; bunları, sevgilisi Defne Samyeli ile ilişkisinden bahsederken Cem Yılmaz söylemiş.
Herhalde yaşanmakta olan bir ilişki adına yapılabilecek en güzel tariflerden biri. Tam da savunduğum sözler.
Ah şu beğeni, beğenilmek ve beğendirmek telaşımız. Sabahtan akşama kadar çırpın, eşele, kendinle savaş dur.
Beğeni üzerine kurulu eşleşmelerin, beğeni toplama amaçlı hareketlerin tam gaz ilerlediği, beğenilmeyenin toptan dışlandığı bir dünyada 'one minute' çekip iyi hissetmenin altını çiziyor Cem Yılmaz (Alkışşşşş).
Oysa ki biz, beğeniler ve beğenmeler peşinde tık nefes koştururken asıl besin kaynağımız, enerji depomuz olan 'iyi hissetmeyi' fena halde ıskalamaktayız.
Bize iyi gelmeyen, iyi hissettirmeyen ne varsa kapı dışarı etmeye kalksak dımdızlak kalacağız korkusu da fonda. Ve fakat 'iyi hissetmek ve hissetirmektir' bünyemize şöyle dolu dolu tatmin duygusunu salacak olan.
DÜNYALAR AYRI, ZEVKLER AYRI
Bir masayı, ayakkabıyı ya da elbiseyi beğenir gibi seçiyoruz sevgililerimizi. Üzerimize/ yanımıza yakıştırmakla başlıyor, aksesuvarlarla süsleyince seyrine doyamıyoruz.
Sonra bir anda içimizi tuhaf ama tanıdık o boşluk kaplıyor. 'Gitse de yalnız kalsam' düşüncesini bile dönüyor kafamızda.
Onunla hayaller kurmak değil de hayallerimize onu konu mankeni etmek hoşumuza gidiyor.
Yan yana surat asmalar, saatlerce tek kelime konuşmamalar, mimiklerine, yemek yiyişine, şakalarına gıcık olmalar kol geziyor.
Ayıla bayıla aldığımız yepyeni bir ayakkabıyı eskidikçe daha az giymek isteriz ya... İşte o hesap.
Beğenme üzerine kurulu ilişkimiz bir süre sonra beğenmeme ve başkalarını beğenmeye doğru yelken açıyor. Çünkü 'beğeni', yenilik ve değişikliğe acıkıyor. Beğeninin de numarası bu.
Tamam, aşk bir tutam beğenmek ister ama çok beğendiği fıstık gibi kızla beraber olmaya başlayan bir erkeği düşünün. Konuştukları, paylaştıkları şeyler kıt. Dünyalar ayrı, zevkler ayrı, arayışlar ayrı. Daha ne kadar beğenmeye devam edebilir ki?
Bütün mesele, bize iyi gelen ve beraberken karşılıklı iyi hissettiğimizde işte. Böyle bir piyangonun vurması da kadere bağlı değil bence.
'İLİŞKİ MİLİŞKİ İSTEMİYORUM'
Ne istediğine, nelerden vazgeçtiğine, yönünü nereye kilitlediğine bağlı. Sanırım işe önce iyi hissetmediğin hiçbir yerde ve hiçbir kimseyle olmama kararını alarak başlamalı.
Alışkanlıkların ve ezberlerin kurbanı olmayı reddederek, olması gerekenlerin yörüngesinden çıkarak.
Cem Yılmaz'ın sözlerini düşünüyorum da; sanırım hayatımda bir kişi bana gerçekten iyi geldi, iyi hissettirdi ve biz beraberken iyi hissettik.
Geri kalan ilişkilerimde çaktırmadan ya da gözüme soka soka hep bir mücadele, oldurmaya çalışma, kendinden vazgeçme, zorlama hali hakimdi.
Sonra faturayı tüm ilişkilere kestim. Yeterdi yani. 'Tamam ya' dedim, 'Ben yalnızken iyiyim, ilişki milişki istemiyorum!' Her defasında daha da yorgun hissetmekten öyle bıkıyor ki insan. 'Yorulacağıma yaşarım paşalar gibi yalnızlığımla' diyor.
Oysa öyle değil. Biz beğeni büyüsünden sıyrılıp bize iyi gelenin peşine düşüp hakkını verirsek işte böyle Cem ve Defne gibi beraber iyi hissetmenin mutluluğunu yaşarız.
Gözlerimiz ışıldar, zihnimiz zehir gibi çalışır, bal gibi, lokum gibi, mis gibi insanlar oluruz.
Çok doğru değil mi; bizi kıymetli kılan şey, beraber iyi hissetmek değilse nedir?