Gıyyybet! Kıskanıyolaaaa bizi! Tabii canım, tabii... Ege'ye yaz
başından beri konuşlanmış biri olarak şunu kesinlikle
söyleyebilirim ki; vaktimizin çoğu dedikodu yaparak geçiyor.
Sanırsınız yaz sporu; yüzme, su kayağı... Yapmalara doyamıyoruz.
Sanırsınız yaz meyvesi; kiraz, karpuz, kayısı... Yemelere
doyamıyoruz. Sanırsınız en büyük yaz aşkımız o... Her yaz dibine
vuruyoruz.
Tamam kışın da dedikodu yapılıyor ama yazları işlerin hafiflemesi,
hadiselerin boşa çıkması sebebiyle, gıybet zirve yapıyor zirve!
İnin bir plaja, iki-üç kişi bir araya gelmeyegörsün. 'Ay şekerim
sırtıma yağ sürer misin?'lerin, 'Baksana yanmış mıyım?'ların,
'Valla çok kilo aldım, veremiyorum'ların arasında ille de
dedikodu.
Gidin evlere, restoranlara, sofralara; sanki konuşacak başka bi'
şey yok. Dedikodu da dedikodu.
İlle de başkalarının hayatı, hataları, aşkları, meşkleri,
başarısızlıkları, kiloları, saçları, kıyafetleri, evlilikleri,
ayrılıkları...
Sanki kimsenin kendi hayatı yok; düşündüğü, önemsediği, değer
verdiği başka konu yok.
Zaten bizim sosyalleşmekten anladığımız iki şey var:
1- Yemek yemek ve yerken nasıl kilo verdiğimizi, veremediğimizi,
yeni diyet formüllerini falan konuşmak. Yani o yemeği bile ağız
tadıyla yiyememek.
2- Gıybet Üşenmeyen denesin, denesin de görsün. Bir arkadaş
ortamına girmeden önce 'Bu akşam asla dedikodu yapmayacağım ve
yaptırmayacağım' diye yeminler etsin ve başına gelecekleri
izlesin.
Gecenin sonunda masanın en antipatiği olarak boynuna madalyasını
takar, bir daha da aramazlar kendisini. Çünkü yok; konuşacak adam
gibi bir konu yok.