Geçen gün kızlarla son haftalardaki hızlı evlilikler, düğün gibi abartılı törenlerle nişanlanmalar, sosyal medyada aşkını ilan etmeler, sürpriz ikililer/ ilişkiler üzerine konuşuyorduk.
Ablam Zeynep, yıllar önce birinden aldığı bir tavsiyeyi söyledi; pek beğendim, paylaşıyorum.
Tavsiye evlenmek isteyenlere ve aşktan ayakları yerden kesilip hızlı hareket edenlere...
Tavsiye şöyle:
Eğer biriyle evlenmek istiyorsan onunla dört mevsimi yaşamadan evlenme.
Çünkü insanlar mevsimden mevsime değişiyor.
Baharda hareketlenip yazın ele avuca sığmıyor, neşe saçıyorlar mesela...
Kışları rutinler ve sorumluluklar derken, bambaşka bir hale bürünebiliyorlar.
O yüzden Eylül'de, Ekim'de bitiveren yaz aşkları var mesela. Doğru mu? Çok doğru. Bir zahmet kendime dönüp baktım da; Mart'ta sempatikliğim artıyor, Haziran'dan Eylül başına kadar dünya tatlısıyım, kendimin hastasıyım.
Eylül geldi mi, 'yaz bitti' bunalımım başlıyor, melankoli sarıyor.
Ekim, doğum günü ayım diye, şehre dönüş falan derken çekilebileceğim son ay oluyor. Doğum günüme doğru zaten 'Bak gördün mü, bir yıl daha geçti' siniri basıyor.
Kasım'dan sonra yanıma yaklaşma! Eve kapanırım, olur olmaz saatlerde uyurum, yalnız kalmak isterim, depresyona şöyle bir uğrar gelirim.
Acaba beni baharda tanıyan biri, kış versiyonumla mutlu olabilir mi? Ben bile olamıyorsam, kendisini bilemedim.
Düğün dernek küt diye evlenmek kolay. Allah aşkına evlenmekte ne var?
Ama ya sonra?
'Şifre dört mevsim' diyorum, gerisini size bırakıyorum.