'Salla gitsin, seninse döner gelir, hayallerini kovala' yok! 'Fazla koşma anda kal, iyisi mi affet, çocukluğuna in, dur inme geçmişe takılma, başına gelen her şeyin sebebi sensin, belki de değilsin, o zaman kaderini sev' falan.
Tamam; mesajlar güzel, mesajlar ferah, dost canlısı da, bu kadar kişisel gelişim kitabını ne yapacağız a dostlar? Hayır yani, kitapların muazzam etkisini de görmüyoruz. Yolda birbirine empati yapan insanlarımız, trafikte 'Tabii bu benim enerjimin negatifliğinden oldu' diyerek birbirlerine sarılan şoförlerimiz, kocası aldatınca 'Dur ben bi dönüşeyim, demek ki karşılıklı alacaklarımız bu kadarmış' kafasında kadınlarımız yok. Kavga, savaş, kıskançlık, öfke almış yürüyor, hatta maratonda koşuyor.
Üstelik bu kitapların neredeyse hepsi dönüp dolaşıp aynı lafları ediyor.
Dünkü yazısında Cengiz Semercioğlu; ünlülerin gurulara, akıl hocalarına, tarikatlara niçin ihtiyaç duyduğunu sormuştu. Ee kişisel gelişim dünyasına dalmak da bir çeşit tarikat kafası.
Bu sadece ünlülerin yaptığı ya da ihtiyaç duyduğu bi' şey değil. Şehir hayatında kaybolmuş, mücadeleden gına gelmiş, sosyal medyayla ayarları bozulmuş, kendi gerçeğini kaybetmiş, içindeki boşluğun sesinden aklını kaçırmak üzere olan herkesin sığındığı bir liman.
Çünkü inanmaya, bir yere ait olmaya, bağlılığın verdiği güven ve destekle hayatı daha yaşanırmış gibi algılamaya ihtiyacımız var.
Ünlüler dünyasında milyonlarca kişiye hem iş, hem de özel hayatıyla hesap vermek de eklenince bu kaçışlar, sığınmalar, akıl almalar, güç bulma çabaları gayet normal.
'Her şeyim var ama mutsuzum sendromu' n'aber?
'İçimde bir boşluk var, çözemiyorum çıkmazı' nasılsın?
Hal böyle olunca da kişisel gelişim ve gurular dünyası, çok satan bu fırsatı kaçırmıyor tabii.