37 yaşındayım, 40'a üç varım.
Yüreğimin sesini dinleye dinleye, düşe kalka, güle ağlaya, ihaneti, yarı yolda bırakılmayı, çok sevilmeyi, yalanları, hüzünleri, acıları, iftiraları, yanlış anlaşılmaları, tam da yerinde anlaşılmaları tada tada bu yaşa geldim. Yani herkes gibi öğrene öğrene...
Mesela, kötü olarak gördüğümüz olayların aslında çok da kötü olmadığını öğrendim.
Hayatın tüm duyguları bize yaşattığını ve bu yolla bizi biz yaptığını öğrendim. Hatalarımı sevmeyi, hayatıma girenlere teşekkür etmeyi...
Başına gelenleri analiz etmeyi becerebilince, insan kendine bir rehber oluşturuyor; kendi kendinin el kitabını yazıyor. O yüzdendir ki, 40-50 yaş üstü kişiler 'Bugünkü aklımla genç olmak isterdim' diye hayıflanıyor. Ama işin aslı öyle değil...
Gençlik başka; gençlik uçuşuyor, inat ediyor, zorluyor, tırmalıyor, başkalarına göre davranıyor, kurallarını netleştiremiyor, sonradan anlayıp 'Haaa!' çekiyor, 'Evet aslında...' diye başlayan cümleler kuruyor.
Model Özge Ulusoy'un, sevgilisi Hacı Sabancı'dan ayrıldığı haberlerini ve köşe yazarlarının yorumlarını okuyunca düşünmeye başladım. İnsan acayip; bir magazin haberinden kalkarak kendi hayatını düşünmeye başlayabiliyor.
İKİ GÖNÜL BİR OLUNCA...
Yıllar önce bir sevgilim vardı. Çok seviyordum ha; öyle böyle değil... Kıvırcık saçları, boncuk gözleri, gülen yüzüyle aşık etmişti beni kendine. Çok tatlıydı ha; öyle böyle değil. Hikayenin sonu pek tatsız olmuştu ama.
Ailesi, arkadaşları beni istemedi.
Özellikle de annesi...