Yılın son günü gelmiş çatmış, diyorlar ki "Ayşe 2017'yi
değerlendir." Ben de diyorum ki; "Valla kolaysa gel sen
değerlendir." Sanırsınız topumuzu çamaşır makinasına atıp elde
yıkama programında çalıştırdılar; eller havaya, bir sağa bir sola,
çalkala çalkala...
Daha ilk dakikalarında korkunç Reina katliamıyla giriş yaptığımız
2017, hiç boş durmadı; gün gün, hafta hafta, ay ay, mevsim mevsim
içimizi oydu.
Ne sinsi yılmış be!
O kadar sinirlerimiz bozuldu ki, astrolojiye sığındık.
Hayatımda bu kadar astroloji okumadım. Gökyüzü en çılgın yılını
yaşayarak yakamızı bırakmadı. Trump'ın gözlüklerle izlediği güneş
tutulması, dünyayı tuttu. Ay desen, aya benzer yüreğim... Satürn
adalet burcunda gezip adaletsizliği tavan yaptırdı, Venüs
ilişkilere ateş düşürdü, Merkür her zamanki gibi son gaz geriye
gidip aklımızı aldı.
TOPLU ÇILDIRDIK!
Bir gözümüzü açıp da kuşlar gibi hafif hissederek etrafımıza
bakamadık. Ya çok uyuduk, ya hiç uykumuzu alamadık. İstedik olmadı,
istemedik neler oldu.
Siz inanmayın o âlemlerde gezenlere, alışveriş merkezlerini
arşınlayanlara, Instagram'da mutluluk pozları paylaşanlara...
Toplu çıldırmanın resmini çizdik bu yıl eyyyy Abidiiiiiin!
Hiçbir şeye şaşırmamak gayet normaldi mesela. Şaşırana biz
şaşırdık. Yahu insan şaşırmaz mı, daha ne olsun ki; insanlık, aile,
dostluk, dürüstlük, vefa, utanma, saygı, sevgi, aşk, sadakat gibi
kavramlar çoktan öbür tarafı boyladı.
Helvalarını kavururken göbekler attık. Bi' o yana, bi' bu yana
göster bana o eşsiz dansını!
Tek bir derdimiz vardı; beğenilmek.
Mottomuz; takibe takip, like'a like, desteğe destek, kösteğe
köstek!
Filtrelerle dekore ettiğimiz sosyal medya hayatlarımızda kreması
bol, içi karton kekler gibi yaşadık.
Bu yıl en çok şu üç şeyi yaptık:
Instagram'a girdik, telefonu şarj ettik, Instagram filtreleriyle
uğraştık.
Arkadaşlarımızla telefonsuz, fotoğrafsız, selfie'siz, 'Aaa bak
bilmem kim ne koymuş'suz, 'Beni neden like'lamadın'sız bir yemek
yemeğe hasret kaldık.
Siteme bak siteme; 'Beni neden like'lamadın?' Nerede eski sitemler
diye sorup iç çekiyorum size.
Dedim ya; koskoca bir yıl geçti, neler oldu neler...
Sosyal medya, morfin görevi görerek tavan yaptı.
Sosyal medya magazinleri de tavan yaptı. Ne Tarkan, ne Arda Turan;
milli kasabımız Nusr-et tuz döke döke Amerika'larda şöhreti
yakaladı.
Magazin skandalları birbirini kovaladı. Bodrum'un bile tadı
kalmadı. Beline silahını takan; ağam, paşam kesildi. Kadınlar
birbirine girdi.
'Kavgada bile söylenmez' sözü unutuldu. Ağza gelen ne varsa
karşıdakine püskürtüldü.
Tüm bu sağlıksız ruh halimize rağmen sağlıklı yaşamla da kafayı
bozduk. Organik pazarlar, şekersiz, unsuz, glütensiz yiyecekler,
yeşil içecekler, chia, kinoa ve arkadaşları beslenme hayatımıza küt
diye oturuverdi.
Sokak alışverişi dibi gördü, internet alışverişi zirve yaptı. Eline
kumaş alan tasarımcı oldu, kermes kermes dolandı. Kafaya bi'şey
takmıyormuş gibi yaptık ama takılara da doyamadık.
Hip hop ve alternatif pop geri döndü.
Canlı müzik en parlak dönemine girdi. Mahalle kafelerinde bile
gitarını alan program yapmaya başladı.
'Düşünme hiç'i söylemeyenin işine son verildi.
Yemek demişken, tüm bu sağlıklı yaşam takıntısının yanında iştah
açan yemek kanalları ve sosyal medya hesapları takipçileri
topladı.
'Ayıp olur' düşüncesi zinhar akıllara gelmedi.
Tarifini yapamadığımız bir iştah bünyemize hakim oldu.
HERKES KANDIRILDI
Beni beğensinler, ben beğenmeyeyim. Beni sevsinler, ben sevmeyeyim.
Bana bi'şeyler versinler, ben kılımı kıpırdatmayayım. Bana saygı
duyulsun ama ben kimseyi düşünmeyeyim.
Çalışmayayım ama her şey benim olsun kafası yayıldıkça yayıldı.
Arkadaş arkadaşı şıp diye kandırabildi. Sahip olmak ve sıkılmak en
sıkı ikiliydi.
Vazgeçivermek bebek işiydi.
İntikam, kavga, kıskançlık son derece olağandı, normaldi.