Son zamanlarda hep aynı yerlerde, aynı yüzlerle günleri geçiriyorum işte... Bütün gün evde temizlik yapıp televizyon izleyen, akşama yemek hazırlayıp 'Hadi bugün de bitsin' diye bekleyen umutsuz ev kadınları misali...
1.5 aydır Gümüşlük'teyim. Bahçemiz zakkumlarla, ortancalarla, begonvillerle, meyve ağaçlarıyla dolu... Kuş sesleriyle uyanıyor, yüzümü denizde yıkıyorum, üç beş sevgili dostla güzel şeylerden konuşuyorum. Kitaplarım var sonra, gömülüyorum. Geceleri yıldızlara bakıyorum. Gerçek dışı bir dünya sanki; tarihi, günleri, saati unutuyorum. Her güne teşekkür etmekten kendimi alamıyorum.
Başka bir âlemdeyim sanki... Domatesten, bahçedeki yeşil biberden falan konuşmaya bayılıyorum. Hiç dönmek istemiyorum İstanbul'a.
Avukatımı arayıp boşanma davası açmak istiyorum.
Oy kullanmak için İstanbul'a dönerken içimi korku sarıyor. Uçak, Atatürk Havalimanı'na inerken canım sıkılıyor. Bir fotoğraf çekip sosyal medyaya koyuyorum ve şöyle bir not düşüyorum: 'Seni pek özlemedim bence.' Ardından iniyorum Boğaz'a, bakıyorum karşı sahile, köprüye... Ben seni aslında çok seviyorum. Özlemediğimi zannediyorum ama özlüyorum.
Sana kırgınım ama kendimi aşkımızın ilk günlerindeki gibi hissetmek için ölüp bitiyorum.
Sonra bir şarkı tutturuyorum: Seninle başım dertte, ne yapsam bilmiyorum, canımdan bir parçasın, söküp atamıyorum.