Ne yani, şimdi ben sokağa çıkıp, yiyip içip eğlenecek miyim? Ne yani şimdi ben her şey normalmiş gibi müzikler dinlemeye, şarkılar söylemeye devam mı edeceğim? İçimden bi' şey gelmiyor ki benim... Mutsuzum, depresyondayım, gerginim, yarınımdan endişeliyim.
Mutlu ve sağlıklı bir insanın en temel ihtiyacı nedir? Güvenlik ve özgürlük değil mi? Ee ben güvende değilim; 'Metroya binme' diyorlar, 'AVM'ye gitme, sakın maça da gitme, kalabalıklara karışma' diyorlar... 'Sin' diyorlar yani, çekil evine ve sin... 'Yaşama' diyorlar bana; üretme, hayal kurma, umut etme.
PES ETMEYECEĞİZ
Babasız kalan çocuklar, yitirilen gencecik yaşamlar, uçup giden gelecekler, ateş düşen aileler, evladını kaybeden analar-babalar... Onları düşünmeden, ülkemi düşünmeden yapamam ki... Acı sadece ocağına düştüğünde çekilmiyor ki.
Benim kardeşim, benim arkadaşım, benim annem, benim kuzenim, benim dayım, benim canımdan canım; teröre kurban gitse, 'Hayat devam etmeli' diyebilecek miydim?
Öyle diyenlere kinlenmeyecek miydim?
Düşünüyorum... Düşünüyorum... Sonra geleceğimizi düşünüyorum, düşlüyorum. Güzel çocuklarımızı, zıpkın gibi gençlerimizi, bi' tanecik ülkemizi, aşkla bağlı olduğumuz toprağımızı...
Sımsıkı sarılma zamanı şimdi. Özellikle de tam da şimdi, şu an, hemen, acilen... Sımsıkı sarılacağız ki; çocuklarımız gülüp, koşup oynayacak. Biz dimdik duracağız ki, güzel günlerin kapısı ardına kadar açılacak. Biz pes etmeyeceğiz ki; bizi bölmek, yıkmak isteyenler amaçlarına ulaşamayacak. Biz aydınlığa çıkacağız ki, şehit polis kızı Duru'nun gözleri acıyla değil, umutla bakacak hayata. Mecburuz, mecburcuyuz.