SONU ÇIKMAZ
Sakın bana annelerinizin, dedelerinizin 40, 50, 60 yıllık 'harika' ilişkilerinden söz etmeyin. Çünkü artık o devirlerde değiliz. Yani kadının sineye çektiği, toparlayıcılıkta ustalaştığı, geride durmayı seçtiği, erkeklerin evden işe-işten eve geldiği devirlerde değiliz. Siz bana bu devirden söz ediverin bir zahmet...
Dijital çağın alıp başını gittiği, eldeki cep telefonlarıyla bile gizli bir hayatın kurulabildiği, kadının parasını, gücünü kazanıp 'tahammül etmek' istemediği, kadınların maskülenleştiği, erkeklerin liseli ergenler gibi davranmayı seçtiği, sabırların tükendiği, idareciliğin demode kaldığı, akılların her an çelinmek üzere programlandığı, özgürlüğün yalnızlıkla eşleştirildiği, evliliğin hapis sayıldığı devirden söz edin...
En ideal saydığımız ilişkilerin bile özünde mutsuzluk var; her şeye rağmen direnen birisi var, ihanet var, kaçıp gitme hayalleri var, duygusal ya da fiziksel şiddet var.
Allah aşkına, yolun sonunda ille de 'yıprandık' durumuna gelmek mi var?
Şu ilişkilerin yıpranmayanı yok mu? Ya da ilişkiyi yıpratmama kılavuzu falan yok mu? Nedir bu ilişkilerin dönüp dolaşıp girdiği çıkmaz?