2018 sonbahar- kış sezonunda yepyeni bir şehirli insan modelimiz
var ve hayatları şu şekilde akıyor:
Kendileri, çoğunlukla bekar ve de çocuksuz.
Tabii ki işlerine gidiyorlar, sürekli ya da aralıklarla spor
yapıyorlar, kilolarına takıklar, sosyal medyadan gözlerini
ayırmıyorlar, hatta çoğu zaman sosyal medyada yaşıyorlar.
PİLLERİ BİTMİŞ GİBİ
Kedi/ köpekleri ve birkaç yakın arkadaşları var.
Akşamları ya arkadaşlarının evinde buluşup bir şeyler içiyor, müzik
dinliyor, belki de dizi izliyorlar. Ya da kendi evlerinde yemek
yiyip yine dizi izliyorlar. Sor hepsine Netflix'te yeni ne var,
hangi dizi nasıl, hangi film izlemeye değer; şakır şakır
anlatırlar.
Gece sokağa çıktıkları zaman ise, dönüşte çok içtiklerinden,
ödedikleri hesaptan veya ortamın kötülüğünden yakınıp ille de
pişman oluyorlar.
Zaten sürekli yakınıyorlar; trafikten, pahalılıktan, ilişki
kuramamaktan, iş yerindeki olaylardan...
Favori programlarıysa, yemeğe çıkmak. Tabii ki balıkçıya ya da ocak
başına... Bir hayat sevinci olsun, bir üretme heyecanı, bir aşktan
midende kelebekler uçması hali falan; hak getire...
Yaşanıyor ama nasıl yaşanıyor.
Günler geçiyor ama nasıl geçiyor.
Canları bi' şeycik istemiyor.
Görünürde aç değil, açık değiller ha... Okumuşlar, denemişler,
çabalamışlar, sevmişler, yenilmişler ve pilleri bitmiş gibi.
Arkadaşlarını ailelerinden sayıyorlar, evlilikten korkuyorlar,
çocuk trenini kaçırdıklarını düşünüyorlar, zaten kendilerinde bu
toplara girecek gücü de bulamıyorlar.
Kişisel gelişimler, nefes terapileri, yogalar, secret'lar falan da
işe yaramadı. Hiçbir şey onları coşturmuyor, heyecanlandırmıyor,
varlıklarını anlamlandırmıyor yani. Ara sıra çıktıkları
seyahatlerde hafifçe soluklanıyorlar işte.
Ne neyi özlediklerini, ne de neyi/kimi gerçekten sevdiklerini
biliyorlar. Rutine bağlamış saklanıyorlar.
Böyle bir gözleri donuk bakan şehirli insan modeli var bilmem
farkında mısınız?
Peki siz de bu modele uyuyor musunuz?