“…Yağma düzeni, emekçi sınıfın, yoksul sınıfın çekmek zorunda olduğu düzen. Çünkü birilerinin bir şeyleri alacak çok parası var. Ama paraları çok olduğu için her şeyi kendilerine alıyorlar. Ötekilerin hiç parası yok, tıpkı ‘Yağma’ öyküsündeki topal adam gibi… Alacak hiç bir şeyi yok. Sınıflar arasındaki eşitsizlik ortaya konulmak için ‘Yağma’ yazıldı, öngörü oydu. Öyküde, topal işsiz farkında olmadan değnekçi oluyor ve eline üç-beş kuruş geçince o da kendini yağmaya katıyor. Ama onunki yağma değil aslında. O oraya katıldığı zaman, karanlıkta indirilmiş bir kepengin altında duran adam onu gözlüyor. Topal adamın eline biraz para geçmiş ama kapitalist olmamış elbette. Süprüntü, artık mal yerine, istediklerini zevkle alabilecek. Karanlıktaki adam da onu izliyor; yani yoksulluk sürüyor.”
Toplumcu gerçekçiliğin öykücüsü Adnan Özyalçıner, 24 Nisan 2001’de, “Yağma” kitabını böyle anlatmıştı Evrensel’e verdiği röportajında.
Önceki gün gazeteci dostum Murat Ağırel’in de adı “Yağma” olan kitabını (Kırmızı Kedi Yayınevi) bitirdim.
Ağırel, Sayıştay belgelerindeki...