Eğer bir Batılı devlet adamı kalkıp da Türkiye’yi övüyorsa, bil ki bu senin hayrına değildir, derdi rahmetli Kemal Tahir. “Batı’da oyun bitmez arkadaş. Hem seni niye sevsin ki? Yıllarca Osmanlı’nın altını oymuş; yok etmek için elinden geleni yapmış. İslam’dan ayrılıp Hıristiyan olursan sana Roma’nın anahtarlarını bile önermiş. Sen Hıristiyanlığı kabul etmeyince de, bütün kinini, nefretini kusmuş yüz yıllar boyu. Sonra seni parçalamış; sekiz milyon metre karelik imparatorluk yedi yüz elli bin metre kareye düşmüş. Rahatlamış mı kaltaban? Ne gezer!” diye de kehribar tesbihini çeke çeke odanın içinde dolanır, sesi yükseldikçe yükselir, sonunda bağırmaya başlardı ta ki rahmetli Semiha Yenge gelip de “Kemal yeter; Vallahi sana Taksim’de bir kürsü yapacağım; oradan istediğin kadar bağırıp çağırısın,” derdi gülümseyerek. Bunun üzerine rahmetli Kemal Ağabey susar, gidip bir köşeye otururdu ama bir süre sonra gene başlardı anlatmaya...
Yerden göğe kadar haklıydı Batı’nın Türkiye nefretiyle ilgili söylemlerinde. Onu yitirdikten sonra, anlattıklarının somut örneklerini gördük de gördük. Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmamak sözüm ona Batı’nın erdemli duruşlarından biridir, değil mi?