Türkiye’de ilericilik ve gericilik, genelde laikliğin benimsenip benimsenmemesine bağlanmıştı yıllar yılı. Müslüman, dindar olduğunu söyleyen, namaz kılan, camiye giden o saat gerici damgasını yer, merdiven altına süpürülür; “benim dinle minle, namazla niyazla işim olmaz” diyense ilerici olarak omuzlara alınırdı. Aslında gericiliğin dinle ilişkilendirilmesi, Tanzimat sonrası Osmanlı bürokrasisinin marifetidir. Osmanlı’nın hemen her yaptığına tu kaka diyenler, nedense Tanzimat memurlarının bu ilerici/gerici tanımlamasını pek bir benimsemişlerdir. Hele de 1908’de ilan edilen İkinci Meşrutiyet sonrasında İttihatçı tayfası, elinde sabit kalem, ucunu tükürükleye tükürükleye gerici listeleri hazırlar. Bu listeler daha sonra, tek parti döneinde de hazırlanacaktır.
Tanzimat sonrasının ilk askeri darbesinde Abdülaziz Han’ı tahttan indirenlerden Eşekçi Ahmed’in oğlu Serasker Hüseyin Avni Paşa kısa bir dönem ilericiliğin simgesidir. Tıpkı uzun yıllar sonra Serasker (Genelkurmay Başkanı) Kenan Evren’in ilerici ilan edileceği gibi. Güler misin ağlar mısın! Hüseyin Avni, deyim yerindeyse tam bir kaltabandır. Sarayda Arz-ı Niyaz Kalfa’yla işi pişirir, Padişah’ın gözdesi Çerkes Güzeli Şemsi Cihan’a göz koyar, Cuma selamlığında, kupasının içinde bekleyen Abdülaziz Han’ın eşlerinden bir kadına efendiye “sıyır şu yaşmağını da gül yüzünü görelim” der, ardından rütbeleri sökülüp Isparta’ya defedilirse de adamsızlıktan bir yıl sonra gene Serasker olur hatta Sadrazamlık katına bile çıkar. Bu adam ilericidir işte. Çünkü Abdülaziz Han’ı batıcılığa yüz çevirdiği ve alaturkalığı benimseyip ney çaldığı, Abdülmecid Han’ın opera salonu diye yaptırdığı mekanda fasıl heyeti kurdurup müzik dinlediği için tahttan indirdiğini söyler! Sadrazam Ali Paşa’ysa batıdan salt sanayi ve teknolojinin Osmanlı mülküne getirilmesini amaçladığı için gericidir! Tıpkı Hariciye Nazırı Keçlecizade Fuad Paşa gibi!
Tek parti dönemine gidelim gene. Gericilik ve ilericiliğin ekonomik faaliyetler açısından ele alınası bir kavram olması gerekirken, CHP bunu halka çarpıtarak anlatmış, kravat takıp şapka giyen, şalvarını çıkarıp bacağına pantolon çekenin ilerici olduğunu sanmıştır. Bu ilericilik ve gericilik karmaşasının ardına gizlenen bürokrasi-tek parti kodamanları-yeni yeni filizlenen burjuvazi halkı bir güzel soymuştur! Ne zaman bu gericilik ve ilericilik kavramlarının ekonomik bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini, batıdan alınması gerekenin kılık kıyafet değil sanayi ve teknoloji olduğunu söyleyen çıkmışsa, “irtica hortluyor” zırvasıyla darbeye başvurulmuştur. Tayyip Bey’e yönelik saldırıların altında da bu gerçek yatar. Ama Tayyip Bey’in günahı daha da büyüktür! Türkiye’nin büyük devlet olduğunu ve de öyle davranması gerektiğini söylemesi, geçmişimizle övünmesi bile ne akla zarar işlerdir değil mi?! Neyse!