ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’nin tek
başına Suriye’nin kuzeyine yönelik bir askeri harekât yapmasına
karşı olduğunu açıklarken, yine Türkiye’yi küstahça tehdit etti.
“Türkiye ekonomisini yok edeceğim. Daha önce yaptım” dedi. Ardından
Türkiye, Suriye’deki hava görev emrinden çıkarıldı. Türkiye’ye
gözlem ve keşif bilgilerinin verilmeyeceği açıklandı. Bu, fiilen
söz konusu hava sahasının Türkiye’ye kapatılması demek. Trump’a
yakınlığıyla bilinen Cumhuriyetçi senatör Lindsey
Graham de, Türkiye tek başına askeri harekât
yaparsa, Kongre’den Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı
geçireceklerini, NATO üyeliğinin askıya alınması çağrısı
yapacaklarını duyurdu. Bu gelişmeler üzerine ABD Doları fırladı.
Trump’ın, Suriye’nin kuzeyindeki ABD askerlerini çekeceğini, IŞİD
terör örgütüyle mücadelede ABD’nin üzerine düşeni yaptığını, bundan
sonra bölge ülkelerinin Rusya ve Avrupa’nın mücadele etmesi
gerektiğini söylemesi de, yine doğrudan Türkiye’yle bağlantılı
başlıklardı.
Türkiye – ABD ilişkilerinin tarihi, bir yönüyle de ABD’nin
Türkiye’ye attığı kazıkların, yaptığı terbiyesiz açıklamaların,
Türkiye karşıtı terör örgütlerine verdiği desteğin, Türkiye’yi ABD
çıkarları için bölgede koçbaşı olarak kullanma çabasının tarihidir.
Trump’ın son açıklamaları da bunun kanıtıdır. Onun bu tutumunda
şımarık karakterinin, patavatsız üslubunun, ülkesinin emperyalist
politikalarının yanında, ABD’nin Türkiye üzerindeki çok yönlü, çok
katmanlı, çok boyutlu nüfuzunun da etkisi vardır kuşkusuz.
ABD, şunu bilir: İki ülke ilişkileri, ABD lehine, Türkiye aleyhine
gelişmiştir. Türkiye’nin ne komşularıyla, ne Türk
Cumhuriyetleriyle, ne İslam ülkeleriyle, ne Avrupa’yla, ne
Ortadoğu’yla ilişkileri, Türkiye – ABD ilişkileri kadar yoğun ve
derindir. ABD, Türkiye’nin komşusu olmadığı, ilk 3 sırada gelen dış
ticaret ortağı olmadığı, en büyük ihracat pazarı veya enerji
tedarikçisi olmadığı halde, Türki...