ABD ile Rusya arasında Suriye’de yaşanan gerilim, Türkiye’yi fazlasıyla zorluyor. Bunu S-400 – F-35 ikileminde, Fırat’ın doğusunda, İdlib’de görmek mümkün. Her iki büyük gücün de Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığına karşı çıkmaları; farklı gerekçeler ve yöntemlerle PKK terör örgütünü muhatap almaları ve desteklemeleri, Türkiye’nin işini iyice zorlaştırıyor. O nedenle Türkiye’nin, iki tarafı birbiriyle dengelemeye çalışan politikayı bırakması, bölge merkezli dış politikayı esas alması, denge değil istikrar unsuru olmaya çalışması gerekiyor.
Türkiye, Suriye siyasetini baştan yanlış kurguladığı için, son yıllarda dikkat çekici ölçüde değişen tutumuna karşın, umduğu sonucu alamıyor. Tamamen haklı, meşru, doğru ve başarılı askeri hamleler olan Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Pençe gibi harekâtlardan, siyasi ölçekte arzulanan neticeyi elde edemiyor. Çünkü ABD ezberini bir türlü bozamıyor. ABD, Doğu Akdeniz’de Rum-Yunan tarafını desteklerken, Kıbrıs’ta Rumlara 30 yıldır uyguladığı silah ambargosunu kaldırırken, son dönemde ilişkilerini daha da geliştirdiği Yunanistan’a F-35 satmak için pazarlık yaparken, Güney Kıbrıs’tan üs isterken ve onları NATO toplantılarına davet ederken, Türkiye gelişmeleri seyrediyor. Kınamakla yetiniyor. Ne Ege Denizi’nde Yunanistan işgali altındaki 19 adanın hesabını sorabiliyor, ne Kıbrıs’ta yeni ödünler isteyen BM yönetimine haddini bildirebiliyor.
Yapılması gereken ne?
Oysa Türkiye’nin yapması gerekenler belli: Sorunları kişiselleştirmeden, duygusal tepkiler vermeden, güvenilir, öngörülebilir bir dış politika izlemek. Suriye’nin toprak bütünlüğünü, Suriye’yi bölmek isteyen ABD’yle değil, ülkesinin bütünlüğünü savunan Suriye’yle savunabileceğini kabul etmek. Mısır’dan Libya’ya dek, sorun yaşadığı diğer Arap ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirmek. Arap ülkelerinin kendi aralarındaki sorunlarda taraf olmamak. Onların içişlerine karışmamak. İran’ın, arasının çok da iyi o...