Milli Savunma Bakanlığı, Suriye’de Fırat Nehri’nin doğusunda,
güvenli bölge tesisi kapsamında Türkiye ve ABD arasında üçüncü
birleşik kara devriyesinin başladığını duyurdu. Suriye’yi bölmek
isteyen ABD’yle, Suriye’nin bütünlüğünün, bağımsızlığının,
egemenliğinin garantörü olan Türkiye’nin, güvenli bölge tanımları
farklı. Güvenli bölgeden anladıkları ve bekledikleri de. İki
ülkenin çıkarları, öncelikleri, hedefleri, tehdit tanımları da
birbirine zıt. En önemlisi, PKK terör örgütüne “kara
gücüm” diyen ABD’ye kimse güvenmiyor.
Sıklıkla anımsatmakta yarar var. Suriye sorunu, sadece Suriye’den
ibaret ve yalnızca Suriye’yle ilgili değil. ABD emperyalizminin
Ortadoğu politikalarının parçası. İsrail’in güvenlik
ihtiyaçlarıyla, İran’ın kuşatılmasıyla, bölgenin enerji
kaynaklarıyla, Kürt devleti projesiyle, Suudi Arabistan’ın
korunmasıyla, Rusya ve Çin’in artan nüfuzunun geriletilmesiyle
yakından ilgili. ABD, askeri gücüyle bu bölgede olmaya mecbur.
Afganistan işgalinden beri bölgedeki işgal ve saldırıları için 7
trilyon dolara yakın para harcasa da, Ortadoğu’da nüfuzu azalırsa,
bunun sonuçlarına küresel ölçekte ve her alanda (siyasi, iktisadi,
askeri) katlanmak zorunda kalacağını biliyor. Tercih mi,
mecburiyet mi?
Hafızamızı tazeleyelim. ABD’nin önde
gelen dış politika uzmanlarından Zbigniew
Brzezinski, İslam ve Batı arasındaki en önemli sorunun
Filistin meselesi olduğunu söyler, bu sorunun çözümsüz kalmasının,
hem Ortadoğu’da istikrarsızlığı artırdığını hem de ABD karşıtlığını
beslediğini belirtirdi.
ABD, bu gerçeği bildiği halde, Ortadoğu’dan çıkmıyor. Bu
emperyalist karakteriyle, siyasi ve iktisadi mecburiyetleriyle
ilgili olduğu gibi, iç politikayla da yakından ilgili. Çünkü
ekonomide, sanayide, teknolojide askeri-endüstriyel yapı çok
önemli, nüfuz sahibi. Ayrıca ABD’deki Yahudi toplumu ve lobisi çok
g...