Siyasal hayatta kuraldır; zayıflayan, gerileyen, inişe geçen
güçler, kadro kaybı yaşarlar. Yükseliş döneminde bu yapı içinde öne
çıkanlar, önemli görevler üstlenenler; iniş sürecinde, bu
sorumluluklarını gizleyerek, liderin yaptığı yanlışlara nasıl ortak
olduklarını saklamaya çalışarak, kendilerince gerekçeler
sıralayarak ayrılırlar. Dahası, gerileyen kuvvetler, güçlü
dönemlerinde yaptıklarına oranla daha fazla hata yapar, daha çok iç
tartışma yaşarlar. AKP’nin görünümü de böyle.
Durumu açmak için son birkaç günde yaşananlara bakalım. Önce Merkez
Bankası Başkanı’nın, hukuka ve teamüllere aykırı biçimde görevden
alınmasını konuştu Türkiye. İktidarın has evlatlarından olan
başkan, kendisini göreve getiren lideri tarafından, görevden
uzaklaştırıldı. Hemen ardından iktidar partisine yakınlığıyla
bilinen bir düşünce kuruluşunun (SETA), yabancı haber ajansları
için çalışan gazetecileri fişlediği ortaya çıktı. Mali gücü,
teknolojik altyapısı, ilgi alanları, yayın faaliyetleri,
çalıştırdığı uzman sayısı, yurtiçi ve yurtdışı bağlantıları, devlet
yönetimindeki etkileriyle bilinen bu kuruluşun gazetecileri
fişlemesi, büyük tepki çekti. İktidara yakın isimler bile, SETA’nın
bu yaptığının, kendisinden çok, varlığını borçlu olduğu iktidara,
içeride ve dışarıda zarar verdiğini söylediler. Son olarak da
AKP’nin kurucularından olan, yıllarca ekonomi bakanlığı yapan
Ali Babacan partiden ayrıldı. Yeni
partilerin şansı var mı?
AKP’den kopanların kuracağı partilerin başarı şansını tartışmadan
önce şunu sormalı. Başından beri Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın yakınında bulunan, Erdoğan sayesinde
bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapan, yakın zamana dek
Erdoğan’ın tüm icraatlarını onaylayan Ali Babacan,
Abdullah Gül, Ahmet
Davutoğlu gibi isimler ne kadar samimi? Ne kadar tutarlı?
Bunların kuracağı parti (veya partiler) için siyasal...