Türkiye ve ABD’nin, Suriye’nin kuzeyine yönelik bir askeri
müdahaleye ilişkin karşılıklı açıklamaları sürerken, Dışişleri
Bakanı Çavuşoğlu’nun sözleri kafaları karıştırdı:
“Suriye’de Esad demokratik bir seçimi kazanırsa,
onunla çalışmayı değerlendiririz”. Haklılığı ve gerekliliği açık
olan sınır ötesi askeri harekâtın, siyasi hedeflerini
berraklaştırmak için, olguları sıralamakta yarar var. Çünkü işin
askeri yönü ve iç siyasete dönük boyutu yanında, asıl üzerinde
durulması gereken, siyasi kazanımın ne olacağı...
Şurası kesin; Türkiye-Suriye cephesinde asıl ABD’ye karşı
savaşıyor, cephedeki düşman IŞİD ve PKK-PYD-YPG terör örgütleri
olsa da. ABD ise desteklediği terör örgütleri üzerinden vekâlet
savaşı veriyor. Suriye’deki askeri varlığını pekiştiriyor.
Türkiye’yi oyalıyor. Suriye’deki varlığının süresini de, IŞİD
terörünü bitirmek ve İran nüfuzunu geriletmek şartına bağlıyor. O
yüzden kimi askeri uzmanlara göre; Türkiye ABD askerinin olmadığı
belli yerlerde tampon bölgeler oluşturabilir. Suriye-Kuzey Irak
bağlantısına darbe vurmak için Sincar’a kapsamlı bir müdahaleyi
düşünebilir. ABD de, Türkiye- Rusya yakınlaşmasını engellemek için,
Türkiye’nin sınırlı bir askeri harekâtına göz yumabilir.
Gelelim Suriye ve müttefiklerinin konumuna. ABD’den Fransa’ya dek
Suriye’ye çullanan tüm Batılı emperyalistler, Esad’ın savaşı
kazandığını kabul ediyorlar. Suriye meselesinde inisiyatifin
Rusya’da olduğunu da. Kabul ettikleri diğer gerçek, İran’ın
Suriye’de ve bölgede artan ağırlığı ve
Hizbullah’ın savaş kabiliyeti. Mısır dahil,
bölgede etkinliğini yitiren Müslüman Kardeşler örgütüne (İhvan),
artık kimse şans tanımıyor. Kaldı ki, tarihlerinde uzun yıllar
başka devletler tarafından yönetilen, manda idaresi altında yaşayan
Suriye halkının büyük bölümü de İhvan’ın ABD ile yakınlığını
biliyor. İhvan’a yönelik 1982’de gerçekleştirilen Hama katliamı
öncesinde, örgütün neler yap...