O nedenle Kurtuluş Savaşı’nın başlamasının üzerinden 100 yıl
geçtiği halde demokrasi, hukuk devleti, milli irade, meşruiyet,
egemenlik, yurttaşlık, laiklik ekseninde yapılan tartışmalar, temel
kavramlardaki bilgisizliği de gösteriyor. Zira egemenliğin
kaynağını, meşruiyetin dayanağını yanlış yerlerde arayanlar var.
Milleti, yığın, insan toplamı olarak görenler var. Demokrasiyi
sadece sandıktan ibaret sayanlar var. Yurttaşı, etnik, dinsel,
mezhepsel kimliğiyle tanımlayanlar var. O nedenle seçimlerde
hemşeri dernekleri, tarikat şeyhleri, cemaat liderleri, toprak
ağaları, Güneydoğu Anadolu kökenli muhafazakâr yurttaşlar için
meleler devreye giriyor. Üstelik bu yanlış, sadece sağ partilere
özgü değil. Solculuğu etnikçiliğe, devrimciliği mezhepçiliğe,
ilericiliği hemşericiliğe indirgeyenler de var. O yüzden yurttaş
kimliği, sınıf bilinci özenle geriye itiliyor.
Oysa Cumhuriyet, ulusal egemenliğe dayanır. Milli iradeyi esas
alır. Özgür bireylerin rejimidir. Örgütlü toplumu benimser. Hukuk
devletini, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını önemser.
İktisadi düzlemde planlamayı, kamuculuğu önceler. Toplumsal
bağlamda eşitlikçidir. Eğitim ve sağlık hizmetleri başta olmak
üzere, sosyal devlet konusunda ısrarının, fırsat eşitliği sağlama
çabasının temelinde bu yatar.