Herkes, Türk Lirası’nın ABD Doları karşısında değer kaybını, hayat pahalılığını, işsizliği, katlanan borçları, faiz oranlarını, asgari ücreti konuşurken, yeni atanan Hazine ve Maliye Bakanı umutlu. İyimser mesajlar veriyor. Başaramazsa, üzüleceğini söylüyor. Bir patron olarak da kaybedeceğini belirtiyor.
Malum, yeni bakan ağa torunu, ağa oğlu. Kamu yönetimi alanında
doktorası olan bir patron, işveren. Hayata da kendi sınıfsal
penceresinden bakıyor doğal olarak. Çünkü ekonomi denince her ne
kadar sayılar, istatistikler, oranlar öne çıksa da özünde sınıf
ilişkilerini konuşuruz. Türkiye’de son 40 yıldır ekonomide rant,
repo, faiz, borsa ve dövizi konuşsak da asıl konuştuğumuz üretim,
mülkiyet, bölüşüm ilişkileridir. Kaynağı kimden, nasıl, ne kadar
toplayıp, öncelikle kim için kullanacağımızdır.
Biliyoruz, ülkemizde toplanan verginin önemli bölümü, borçların faizine gidiyor. Borcu kapatmaktan öte, o borcun faizine harcanan bütçe için, “faiz bütçesi” diyoruz. Faiz ödemeleri artarken devletin yatırımları azalıyor. Liberal iktisatçılar, salt ekonomik göstergeler üzerinden yorum yapıp büyüme oranlarını öne çıkardıklarından, niceliğin altını çizdiklerinden, ekonominin asıl konuşmamız gereken toplumsal, sınıfsal yönünü, sağlıklı, sürdürülebilir, bütüncül kalkınmayı, yani nitelik boyutunu konuşamıyoruz. Parasal genişlemenin, derde derman olmadığını; önemli olanın büyüme değil, kalkınma olduğunu tartışamıyoruz bir türlü.
MODEL İTHAL EDİLEMEZ
Bu şartlar altında Türkiye; geçmişte, neyi nasıl başardığını
hatırlamak yerine, “Çin Modeli” adı verilen, yüksek döviz
kuruna, ucuz emeğe dayalı bir modeli tartışıyor. Böylece ithalatın
artması amaçlanıyor. Avrupa’nın, Çin’den vazgeçerek ondan aldığı
malları Türkiye’den alması hedefleniyor. Oysa ne Çin ve Türkiye
kıyaslanabilir ne de Türkiye Çin’den model ithal
edebilir.
Dahası var. Ekonomi; sadece parasal büyüklükle, borçlanma kapasitesiyle, borcun döndürülmesiyle, içeride ve dışarıda mikro ve makro ölçekte kredi bulabilme kabiliyetiyle açıklanamaz. Üretimin niteliği, süreci, hızı, doğal çevreyle uyumu yanında, üretenlerin yani emekçilerin geliri, refahı, alım gücü, eğitim durumu, mesleki tatmini, sigortalı ve sendikalı olup olmadıkları da önemlidir. Mülkiyet ilişkileri, gelir dağılımı adaleti konuşulmadan, ekonomi konuşulmaz.