ABD; Venezüella’da giriştiği darbeyi, mali hamlelerle de tahkim
etmeye başladı. Ülkenin dev petrol şirketi PDVSA’ya yönelik
ekonomik yaptırımları devreye soktu. Venezüella’nın 7 milyar
dolarlık varlığını dondurdu, ABD bankalarında bulunan parasının
yönetim hakkını Devlet Başkanı Maduro’dan
alıp, ABD destekli muhalif lider Guadio’ya
verdi. ABD emperyalizminin devlet şeklide örgütlenmiş bir
haydutluk olduğunu biliyoruz. Örneklerini Hiroşima ve Nagazaki’ye
atılan atom bombalarında, Kore’de, Vietnam’da, Küba’da, Şili’de,
Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da gördük, görüyoruz.
Dünyaya yayılmış ABD üslerinden, ABD savunma bütçesinin
büyüklüğünden anlıyoruz.
Fakat durum buyken kimileri, ABD’nin siciline, kanlı ve kirli
geçmişine hiç bakmadan, onun “insan hakları”, “demokrasi”,
“özgürlük”, “hukuk devleti” götürmek istediğini öne sürüyor.
Kimileri, önce ABD üniversitelerinde pişirilen, sonra medya ve
düşünce kuruluşları üzerinden dünyaya servis
edilen insani müdahale,
özgürleştirici işgal gibi kavramlar yoluyla,
ABD emperyalizmini şirin göstermeye, meşrulaştırmaya,
gerekçelendirmeye çalışıyor. Kimileri de Venezüella’ya konan
ekonomik ambargoyu, siyasi ablukayı görmezden gelerek, hayat
pahalılığı, işsizlik, gıda sıkıntısı ve yönetimin bazı hataları
üzerinden yorum yapıyor. Gücü aşınan devlet
Oysa mesele açık. Birincisi, ABD, arka bahçesi olarak gördüğü Latin
Amerika’da nüfuzunu pekiştirmek istiyor. İkincisi, 300 milyar
varille dünyanın en zengin petrol kaynaklarına sahip olan
Venezüella’nın bu zenginliğini yağmalamak, onun Rusya ve Çin’le
gelişen ilişkilerini engellemek istiyor. Üçüncüsü, bu darbe
girişimiyle dünyanın geri kalanını da tehdit ediyor, aynısını başka
ülkelere yapabileceğini göst...