Türkiye yıllardır hukuk sisteminin sorunlarını, uzun tutukluluk sürelerini, bir türlü yazılmayan iddianameleri, kısacası yargıyı, adalet sistemini tartışıyor. Yargı üzerinde ağırlığını iyice artıran siyaset nedeniyle, hukuk daha da siyasallaştı. Hukukun; siyasi mücadelelerin silahı, aparatı haline getirilmesi, sadece yargının tarafsızlığını, bağımsızlığını daha da zedelemekle kalmadı, yurttaşın adalete olan güvenini de sarstı. Ülkemizin yurtdışındaki itibarını da örseledi. Türkiye’ye dışarıdan yapılan baskıları da artırdı. Bu baskıları yapanların eline yeni kozlar, gerekçeler, bahaneler de verdi. Bu yazıyı yazmak için masaya oturduğumda, yazının konusuyla ilgili iki sıcak gelişme yaşandı. İlki, dünyaca ünlü borsa spekülatörü; Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan başta olmak üzere yakın çevremizde yaşanan turuncu devrimlerin (lale, karanfil, gül devrimleri) mali destekçisi George Soros’un kurduğu Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye’deki faaliyetlerine son vermesi. İkincisi, Soros’un ve Türkiye’deki uzantılarının da desteklediği, kısaca “Açılım Süreci” olarak bilinen sürecin araçlarından olan “Akil İnsanlar” heyetinden bazılarının, Norveç’in başkenti Oslo’daki buluşmaları. Her iki gelişme de Türkiye’deki siyasi tartışmalarla, siyasi yönü ağır basan davalarla yakından ilgili. Çünkü adalet mekanizmasındaki sorunların, siyasi ve diplomatik alandaki yansımaları da çok fazla.
Bu sütunda 17 Ekim günkü, “Rahip Brunson gerilimi neyi gösterdi” başlıklı yazıda da değindiğim gibi, hukuksal gelişmelerden siyasal sonuç; hukuki mağduriyetlerden siyasi meşruiyet üretmeye çalışanların eli son dönemde çok güçlendi. Siyasi sicili bozuk olan, emperyalizmin uzantısı oldukları bilinen siyasiler, etki ajanları, teröristler, yaşadıkları hukuki mağduriyetleri, siyasi sicillerini temizlemek, siyasi meşruiyet elde etmek için kullanmaya...