Yerel seçimlerin üzerinden iki haftadan fazla zaman geçtiği
halde, İstanbul’da sandıktan çıkan adaya mazbatası verilmiyor.
İktidar, sürekli sayım sonuçlarına itiraz ediyor. Sayımların
tekrarlanmasını istiyor. İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü içine
sindiremiyor. Kabul edemediği başka şeyler de var.
Sıralayalım...
Cumhurbaşkanı, “Kimler, kimlerle beraber” diye sormuştu. Yanıtı
seçmen verdi. Kimler kimleri yendi diye baktığımızda, üç
büyükşehirde, Millet İttifakı’- nın ilçe belediye başkanlığından
gelen adaylarının, Cumhur İttifakı’nın bakanlık, başbakanlık, TBMM
başkanlığı yapmış adaylarını yendiğini gördük.
Seçimleri, sıradan bir yerel seçim olarak değil, ülkemiz için beka
sorunu olarak gören, genel seçim havasına sokan, dahası adeta
Türkiye’nin geleceğinin oylandığı bir referanduma dönüştüren
iktidarın kendisiydi. Umduğunu bulamadı.
Seçimlerde, farklı partilerin belediye başkan adayları yarışmadı.
Muhalefetin adaylarına karşı cumhurbaşkanının bizzat kendisi
yarıştı. Meydanlara indi. Partisinin görsel malzemelerinde, reklam
filmlerinde öne çıktı. Rakip adaylarla polemiğe girdi. Muhalefet
partilerinin genel başkanlarından, belediye başkan adaylarından
daha fazla miting düzenledi. Büyükşehirlerde sonuç ortada.
Egemenlerimiz neyi öğrenmeli?
Önceki yazıda da değindik; ülkemizi yönetenlerin egemenlik ile
iktidar, Cumhuriyet ile demokrasi arasındaki farkı bilmesi
gerekiyor. Aydınlanma bilgesi ve ustamız İlhan
Selçuk’un, ders niteliğindeki şu satırlarını (“Suçlu
Devlet”, Cumhuriyet, 25.08.1999) tekrar etmekte fayda var:
1- Egemenlik ile siyasal iktidar arasında üst-alt ilişkisi vardır.
İktidar, egemenliğin hukuk yapısını oluşturan anayasaya
bağlıdır.
2- Egemenlik bölünemez. Ama iktidar bir toplumsal sınıfın ya da
katmanın denetimine geçebilir; bir siyasal parti iktidarı
kullanabilir.
3- Egemenlik soyuttur; iktidar ise elle tutulu...