Yerel seçimler bitse de, iktidar blokunun sandık sonuçlarına
yaptığı itirazlar bitmiyor. Pek çok seçim çevresinde, oy oranları
arasında yüksek fark olmasına rağmen, iktidar bileşenlerinin
sandık sonuçlarına yaptığı itirazın temel nedeni, sonucun
değişeceğine ilişkin beklentileri değil. Seçimi kaybetmekten
kaynaklanan moral bozukluğunu atamamak. Yenilgiyi bir türlü
kabullenememek. En önemlisi de genel merkeze, lidere, “Bakın biz
halen çalışıyoruz. Sandığa sahip çıkıyoruz. İnatla mücadele
ediyoruz. Başarısızlığın faturasını bize kesmeyin. Bizi gözden
çıkarmayın. Görevden almayın” mesajı vermek. İşe yarar mı?
Bekleyip göreceğiz.
Şimdiden gördüğümüz ise tüm olumsuz koşullara rağmen, sandıkta
iktidarın kaybedebileceğinin, seçimde muhalefetin başarılı
olabileceğinin kanıtlanması. Bu bağlamda iktidar partisinin en
büyük kaybı, belediye başkanlığı sayısı veya oy oranı değil,
yıllardır tavan yapmış olan özgüveni. Ana muhalefetin ise en büyük
kazancı, eşit koşullarda yarışmadığı seçimlerde, artırdığı oydan
veya kazandığı belediye sayısından öte, tazelediği umut, kazandığı
özgüven. İktidarı, tüm olumsuz koşullara rağmen, sandıkta
geçebileceğini, seçmenlerine ve Türkiye’ye göstermesi.
Bu aşamadan sonda muhalefetin yükü daha ağır. Sorumluluğu daha
yüksek. Çünkü artık üç büyükşehir dahil, Türkiye’nin en önemli
kentlerinin çoğunu o yönetecek. Mali kaynak sıkıntısına,
bürokrasinin direncine, iktidarın baskısına rağmen, yerelde
yurttaşlara en iyi hizmeti, en düşük bedelle vermenin yollarını
bulması gerekecek. Bunun yanında, geçmiş dönemlerin kötü mirası
olan çevre tahribatının, yeşil alan talanının, doğa katliamının,
tarihsel mirasa yönelik barbarlığın, kültürel dokuya vurulan
darbelerin verdiği zararı gidermeye çalışacak. Trafikten imara dek
dev ölçekli sorunlarla boğuşacak. O nedenle kazanan başkanlar,
adımlarını buna göre atmak, çalışma arkadaşlarını buna göre seçmek,
s...