Kurumları kurmak zor, yaşatmak hele de kurumsallaştırarak yaşatmak daha zordur. Kavramsal bilinç, ideolojik berraklık, politik tutarlılık sahibi olmak gerekir öncelikle. Fakat bunlar da tek başına yetmez. Sağlam karakter de şarttır, inanılır ve güvenilir olmak da. Sözünün eri olmak ise zorunludur. Dün kıyasıya eleştirdikleriyle bugün kol kola girenlerin, koltuğunu korumak için yalan konuşanların, iftira atanların, dedikodu yapanların bulunduğu, hele de çokça bulunduğu hiçbir kurum gelişmez, güçlenmez, yaşamaz. Bu siyasette de böyledir ticarette de. Kamu kurumları için de geçerlidir özel şirketler için de. Holdinglerde de görülür vakıflarda da.
Maalesef ülkemizde her alanda, her sektörde, her kurumda görülen çürümenin ulaştığı boyut, sadece siyasal ve kurumsal düzlemde değil, toplumsal ve kişisel düzlemde de ürkütücü hale gelmiştir. Siyasette ve bürokraside var olmak, dahası bir adım yükselmek için yapılan ilkesiz ittifaklar ve ayak oyunları, akademiden medyaya, meslek kuruluşlarından demokratik kitle örgütlerine kadar her yeri sarmıştır. Bu da kaçınılmaz olarak insan malzemesini çürütmüştür. Toplumda kişiliksiz, kimliksiz, omurgasız, “gelene ağam gidene paşam” diyen, ezik, özgüven yoksunu, müfteri, yalancı, kifayetsiz muhteris, hırsı boyunu aşmış insanların sayısındaki artışı görmek için, yüksek izlenme oranlarına ulaşan sabah programlarına, izlenme rekorları kıran dizi senaryolarına bakmak yeter. Daha vahimi, her yer bu tiplerle doludur. Dolu olduğu için de kurumsal ve siyasal düzlemde, asıl çözülmesi gereken sorunlara odaklanmak, çalışanların, emekçilerin gerçek gündemiyle buluşmak oldukça zordur. Yine de savrulmaya, yalpalamaya, yozlaşmaya karşı içeriden ve dışarıdan ilkeli itirazlarda bulunmak, ilkesizliğe karşı direnmek, önemlidir.