Seçim dönemlerinin maalesef klasikleşmiş görüntüleridir;
ilkesiz, ideolojisiz, tutarsız, koltuk düşkünü siyasetçilerin parti
değiştirmesi. HDP’den DSP’ye geçen mi dersiniz? AKP’den İYİ
Parti’ye geçip, CHP desteğini almaya çalışan mı ararsınız? İYİ
Parti’den AKP’ye transfer olan mı istersiniz? MHP, ANAP, DYP, DSP,
Genç Parti ve CHP’de dolaştıktan sonra, AKP’de şansını deneyen mi
sorarsınız? MHP-CHP-İYİ Parti arasında başı dönene mi rastlarsınız?
Gittiği partisinde genel başkan adayı olup, döndüğü partisinde ilçe
belediye başkan adaylığına razı olan mı görürsünüz? Genel başkanı
olduğu partiyi bırakıp, düne kadar acımasızca eleştirdiği partinin
ilçe belediye başkan adayı olan mı bulursunuz? Hepsi var. Hepsinden
var. Hem de çok var. Parti yöneticiliğinden istifa ettiğini sosyal
medyadan duyurup, birkaç saat sonra yeniden dönenler de,“Ben aday
gösterilmezsem, partim kazanamaz” diyenler de cabası...
Siyasilerin bu tutumunun, siyasete ve siyasetçiye olan güveni
sarsan unsurlardan olduğu açık. Dahası, siyasetin yerelde ve
merkezde yolsuzlukla, usulsüzlükle, belediye rantıyla, torpille,
haksız kazançla, ihale takipçiliğiyle, kamu kaynaklarının talanıyla
anıldığı bir düzende, yurttaşların seçimlere yönelik umudunu,
inancını da zayıflatıyor. “Bunların hepsi aynı”, “Hepsinin ortak
noktası, kişisel çıkar”, “Birbirlerinden farkları yok” algısını
pekiştiriyor. Hele de milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık yapan
siyasetçilerin, belediye başkanı olmak için yarışmaları, yerel
yönetimlerin yarattığı mali kaynakla birlikte düşünüldüğünde,
siyasetçilere olan güveni daha da aşağı çekiyor. Belediye
meclislerinde birbirinin gözünü oyan, yumruk yumruğa kavga eden
meclis üyeleri, imar planlarında değişiklik gündeme gelince, adeta
kardeş oluyorlar. Kararları neredeyse oybirliğiyle alıyorlar.
Alışveriş merkezleri, gökdelenler, lüks konutlar, pahalı siteler,
imara açılan yeşil alanlar, yağmalanan vakıf malları bunun
kanıtı...