Temmuz ayı, Türk tarihinin zafer ayları arasındadır. 1908’de Jön
Türk Devrimi, 1919’da Erzurum Kongresi, 1923’te Lozan Antlaşması,
1926’da Kabotaj Kanunu, 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1939’da
Hatay’ın anavatana katılması, 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı... Bu
günler, tarihsel birer kırılma noktası; aşılmaz ve aşınmaz birer
zafer anıtı; Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, bütünlüğü,
egemenliği ve siyasal birliğinin kilometre taşlarıdır. Ne var ki
tarih bilgilerini ve ideolojik yönelimlerini Rıza
Nur’dan (kendisi Lozan’da Türk Heyeti’nin
üyesiydi), Necip Fazıl Kısakürek’ten ve
Kadir Mısıroğlu’ndan alan iktidar bloku, Lozan
Zaferi’ni hezimet olarak görmüştür. Lozan kahramanı İsmet
Paşa’ya ve Atatürk’e hep saldırmıştır.
Cumhurbaşkanı’nın, iki yıl önce Atina ziyaretinde, Lozan’ı bir kez
daha, hem de Yunanistan’da tartışmaya açması, güncellenmesini
istemesi, hafızalardadır.
Oysa tarihi belgeler açıktır. Lozan zaferdir. Zafer olduğunun
kanıtlarından biri de İngiliz arşivleridir. Bizzat İngilizler,
Lozan Antlaşması’nın, kendileri açısından hezimet olduğunu
belirtirler. Dahası var; Lozan’ı anlamak için, Kurtuluş Savaşı’nı
iyi bilmek, Cumhuriyeti doğru anlamak, Mondros Mütarekesi’nin ve
Sevr Antlaşması’nın hedeflerini gerçekçi biçimde kavramak gerekir.
Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Kuvayi
Milliyecilerin cephede yırtıp attıkları Sevr’i, İsmet Paşa
liderliğindeki Türk Heyeti de Lozan müzakerelerinde tarihin çöp
sepetine yollamıştır. O Sevr Antlaşması ki, özünde emperyalizmin
mastır planıdır. Sevr anlaşılmadan, emperyalizmin Büyük Ortadoğu
Projesi, “ılımlı İslam” dayatması, Akdeniz’e
açılan Kürt koridoru planı, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye
ilişkin politikaları, Ege’de, Akdeniz’de, Ortadoğu’da Türkiye’yi
kuşatma çabaları, sözde soykırım iddialarını desteklemesi, FETÖ’nün
darbe girişimi anlaşılamaz. O yüzde...