İktidarın, Dışişleri Bakanlığı dışından büyükelçi atamaları hız
kesmeden sürüyor. Son olarak, eski bakanlardan Egemen
Bağış, Prag Büyükelçiliği’ne atandı. Şaban
Dişli’nin Hollanda’da, Merve Kavakçı’nın
Malezya’da, Murat Mercan’ın Japonya’da,
Abdülkadir Emin Önen’in Çin’de
büyükelçi olarak Türkiye’yi temsil ettiklerini biliyoruz. Liste
daha da uzun. Parti örgütünden ve partiye yakın isimlerden
büyükelçi yapılmasını Dışişleri Bakanı da savunuyor zaten. O kadar
ki, bir konuşmasında, kurum dışından atanan büyükelçilerin, kurumun
içinden yetişmiş, kariyer diplomatlarından daha başarılı
olduklarını söyledi.
Eş-dost atamalarının, ahbap-çavuş ilişkilerinin, gelin-damat
terfilerinin, yakınlara-akrabalara verilen ihalelerin tüm
kurumlarda görüldüğü, tüm partilerde yaygın olduğu dikkate
alındığında, Dışişleri Bakanlığı’nın bu kötü uygulamadan payına
düşeni almaması beklenemezdi. Oysa, Devleti Aliyye’den bu yana
nitelikli, seçkin, yetkin memurların çalıştığı Hariciye’nin
geleneği, kurumsal kültürü, ciddiyeti ve disiplini, sadece
Türkiye’de değil, dünyada da takdir edilirdi. Bürokrasiyle başı pek
hoş olmayan Turgut Özal, Tansu
Çiller gibi isimler bile, bakanlığın işleyişi, teşkilatı
ve kadrolarıyla çok fazla oynamamışlardı. Hem bu yönde attıkları
adımlar ters tepmiş hem de bakanlık direnmişti.
Dışişleri Bakanlığı’nın geleneğini ve kadrolarını küçük görmek,
kamuoyu önünde azarlayıp aşağılamak mevcut iktidarla başladı.
Cumhuriyetçi kimliği de bilinen eski kadrolar, “Monşerler” diye
aşağılandı. “Stratejik Derinlik” denilen hezimetin müellifi olan ve
bugünlerde parti kurma hazırlıkları yapan Dışişleri Bakanı, Atatürk
Cumhuriyeti’nin dış politikasını içe dönük, pasif, edilgen,
pısırık, çekingen, Ortadoğu ile bağlarımızı koparmış bir dış
politika ol...