Ülkelerin iç politikası, dış politikası, ekonomi politikası
birbirini tamamlar. Birbirini yansıtır. Birbirinin devamıdır. Ya
birlikte geriler veya birlikte dışsallık yaratır, güçlenirler.
Türkiye’nin Suriye siyaseti de bunun kanıtı. Suriyeli sığınmacılara
ilişkin tartışmalarda da bu görülüyor. İnsani, vicdani, ahlaki
duyarlılık ve sorumluluklarımızı unutmadan, Türkiye’deki sayıları,
kayıtlı 3.6 milyon, kayıtsızlarla birlikte yaklaşık 5 milyon olan
sığınmacıları, Türkiye’nin gerçekleri ışığında incelemek
gerekiyor.
Konuyla ilgili kapsamlı, özgün çalıştaylardan biri, geçen cumartesi
Ankara’da, yönetim kurulu başkanlığını, İYİ Parti İstanbul
Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, enstitü
başkanlığını Cahit Armağan
Dilek’in yaptığı 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nce
düzenlendi. Çalıştayda, Türkiye’ye yönelik sığınmacı akını, bir tür
kavimler göçü olarak nitelendi. Böyle sürerse 20 yıl sonra
Anadolu’da Türk milletinin yanında bir başka milletin yaşayacağı
belirtildi. Türkiye için en iyi çözümün, sığınmacıların ülkelerine
dönmesi olduğu vurgulandı. Sunumlarda sorunun siyasi, iktisadi,
toplumsal boyutları sıralandı. Bulgular özetle şöyle:
Sığınmacıların sadece ekonomik maliyeti şimdilik 40 milyar dolar.
Her ne kadar sığınmacıların Türk toplumuyla bütünleşmesi, uyumu
yönünde sözler edilse de, ne Türkiye’nin kapasitesi buna uygun, ne
böyle bir bütünleşme mümkün. Toplumsal ve iktisadi yük,
sürdürülebilir değil. 300 bin sığınmacı ülkesine dönmüş.
Sığınmacılar arasında erkekler kadınlardan fazla. Sığınmacıların
yarıya yakını 0-17 yaş arasında. Erkeklerde en kalabalık yaş dilimi
19-24 yaş arası. Sığınmacıların, ülkelerindeki yurttaşlarına göre
doğum oranı yüksek. Türkiye’de Suriyeliler hariç, Afganistan’dan
İran’a, Özbekistan’dan Ermenistan’a dek, 12 farklı ülkeden gelen
insan sayısı 1 milyon.
Sığınmacıların yüzde 65’i, Suriye’nin kuzeyinden geliyor. 2040’ta
sayıları 7.3 milyon olacak. Kayıt dışıl...