İktidar blokunun yanlış Suriye politikasının en ağır
sonuçlarından biri olan sığınmacılar sorunu, giderek kalıcı hale
geliyor. İktidarın ve liberallerin, geçici koruma statüsüne sahip
sığınmacıları, mülteci olarak gören, büyük bölümünün ülkelerine
dönmeyeceğini daha baştan kabul eden yaklaşımı, ana muhalefet
partisini de etkiliyor. Sayıları 4 milyonu aşan sığınmacıları,
Suriye devleti ile iletişim kurarak, orada barışa katkı sunarak,
ülkelerine döndürmenin en sağlıklı ve en doğru yol olduğu açıkken,
büyük bölümünün dönmeyeceği varsayılarak, karşılıklı uyum sağlamaya
yönelik projeler dillendiriliyor.
Oysa mesele, görünenden çok daha kapsamlı ve karmaşık. Diğer
boyutlarının yanında, sığınmacılar eliyle Türkiye’ye bir yandan da
mezhep aşısı yapılıyor. Selefi dönüşüm süreci hedefleniyor.
Sığınmacıların, Suriye’de boşalttıkları yerlere ABD, PKK terör
örgütünün Suriye uzantılarını yerleştiriliyor. Gelecekte Türkiye’de
bir Türk-Arap geriliminin tohumları atılıyor. Pakistan’da
ne olmuştu?
Türkiye’nin gerekli önlemleri almak için
hem kendi yaşadıklarından hem de Ortadoğu’da yaşananlardan ders
çıkarması şart. Örneğin Pakistan’dan. Zaten istikrarsız olan ülke,
Soğuk Savaş öncesinde SSCB’nin Afganistan’ı işgalinden fazlasıyla
etkilenmişti. Afganistan’dan gelen sığınmacıların ve mücahitlerin
akın etmesi sonucu daha da istikrarsız hale gelmişti. Bünyesi zayıf
düşmüştü. Radikal akımlarla daha da çok dolmuştu. Yaklaşık 8 milyon
Afganistan yurttaşının Pakistan’a göçü sonrasında Pakistan her
açıdan ağır bir yükün altına girmişti. Peşaver, Pakistan kentinden
çok Afgan kentine dönüşmüştü. SSCB’nin Afganistan işgali sona
erince, Pakistan içinde adeta küçük bir Afganistan oluşmuştu.
Peki, ABD ne yapmıştı o dönemde?
Pakistan’a sığınan Afganlıları eğitmişti. Mücahitleri, SSCB
işgaline karşı seferber ederken, ABD çıkarları için de kullanmıştı.
Şu anda Pakistan’da...